8 Mayıs 2017 Pazartesi
Almanlar’dan Almanya’da yaşayan ‘Evet’çi Türklere mektup
Almanya’da yaşayan Türkiye vatandaşlarının referandumdaki seçimi yüzde 63 “evet” oldu; yani çoğunluk Erdoğan’ın tek adam olmasını onayladı. Almanlar şimdi Türkiye ve Türklere biraz daha farklı bakıyor, radikal kararlar alıyorlar.
Die Welt gazetecisi Deniz Yücel‘in terörist olduğu suçlamasıyla İstanbul’da hapsedilmesi Almanlar’ı Türkiye’deki gerçeklerle daha yakından yüzleştirdi. Akabinde gelen “Nazi benzetmesi” ise bir çoğunu çileden çıkardı. Üstüne üstlük ülkelerinde yıllardır komşu ya da iş arkadaşı olarak yaşadığı Türkler’in çoğunluğunun bu benzetmeyi yapanların tek adamlığını onaylamasıyla kalan bazı olumlu fikirleri de alt üst olan Almanlar, artık çok daha ciddi tavırlar almaya başladılar.
Bu arada eskiden Türkiye’den ülkelerine göç etmiş olan Türkler’i genelde tek bir kefeye koyup, benzer insanlar olduklarını düşünen Almanlar, artık onları “Erdoğancı” ya da “Erdoğan karşıtı” olarak ayırmaya başladı. Bu ayrım referandum döneminde daha da netleşti. Almanya’da şimdi Türkler “Evetçiler” ve “Hayırcılar” olarak sınıflandırılıyor. Bazı politikacılar Evetçiler’in Türkiye’ye gönderilmesini talep etti, bazıları da Türkiye’deki hayırcıların Almanya’ya vizesiz girebileceğini söyledi. Bu iki Türkçe kelime hemen hemen bütün ülke tarafından öğrenildi ve bu iki grubun karakteristik ve görsel özellikleri daha net ayırt edilebiliyor.
Almanya’da birebir konuşmalarda ya da sosyal medyada da artık daha sert ve net yorumlarla karşılaşılabiliyor. Sosyal medyada paylaşılan bir mektup, kısmen ya da tamamen, birçok Alman’ın ülkesinde yaşayan “evetçi” Türkler hakkındaki görüşünü sarkastik ama net bir şekilde anlatıyor. Facebook’ta birçok kez paylaşılan bu sosyal medya iletisinin tercümesi şu şekilde:
Sevgili Almanya’da yaşayan Erdoğan severler,
Ülkemizde ne kadar mutsuz olduğunuzu ve bizi hiç anlayamadığınızı farkettiğim zaman, aklımı başıma alıp iyice düşündüm; tüm bu hissiyata rağmen neden hala benim ülkemde yaşıyorsunuz? Bu sizin için çok zor olsa gerek. İsteyeceğim en son şey, sizin ve ailenizin acı çekmesidir, inanın.
Şimdi şöyle bir düşünelim beraberce: Burada kendinize uygun bulmadığınız bir kültür ve zihniyet altında kendinizi sıkışmış hissediyorsunuz. Mesela burada 18 yaşına gelmemiş kız çocuklarınızı evlendirmeniz yasak, idam cezası ve basın özgürlüğü ile ilgili taleplerinizi de burada gerçekleştiremiyorsunuz. Hatta sizin bu görüşlerinizin burada bir değeri olmadığından şüpheleniyorsunuz; çünkü kimse bunlarla ilgilenmiyor.
Üstüne üstlük; çocuklarınızın özgür bir ortamda büyüyen ve kendi kararlarını kendileri verebilen bireyler olarak yetişmesi, kadın ve kızlarınızın erkeklerle aynı hakka sahip olmaları, okula gidebilmeleri ve serbestçe yaşayabilme haklarının olması da sizi oldukça korkutuyor. Zira eğer aileniz bu haklarını kullanmayı talep ederlerse, istenmeyen talihsiz olaylar patlak verebilir. Yani; onları itaatsizlik ve aile onurunu zedelemekten öldürmek zorunda kalabilirsiniz. Ama maalesef bu da burada yasak ve ben de bunu değiştiremem.
Görüyorsunuz işte; tüm bunlar sizi daha fazla dayanamayacağınız büyük bir stresin altına sokuyor. Stres insanı hasta ve mutsuz eder. Bu durumda tüm bu taleplerinizi rahatça gerçekleştirebileceğiniz yere gitmeniz daha mantıklı değil mi? Başkanınız bu durumda sizi kolları açık bekliyor olacaktır zaten.
Kendisi orada birçok kötü insanı hapse tıktı ve mantıken onları idam ettirmek zorunda. Bu durumda size de Türkiye’de yeteri kadar yaşama ve çalışma alanı açılmış olacak otomatikman. Zaten Almanlar (muhtemelen diğer Avrupalılar da) artık sizin ülkenize tatile gelmeyecekleri için, onların oradaki büyük ve rahat evleri de sizin kalabalık ailelerinizin ihtiyaçlarını karşılamak için hazır ve boş olarak beklemekte olacaklar.
Başkanınız orada sizin desteğinize ihtiyacı varken, burada O’nun şefkatli ellerinden uzakta yaşayarak O’na nasıl faydanız dokunabilir ki? Başkanınızın ülkeniz için büyük planları var. Siz de sizin ve başkanınızın hararetle yaratmak istediğiniz o yeni Türkiye’yi bizzat yerinde yaşamak istemez misiniz?
“Ülkenize geri dönün!”
O zaman hem kendinize hem de başkanınıza bir iyilik yapın; ülkenize geri dönün. Bu hem sizin hem onun için hayatın en güzel anlarından biri olacaktır. Size ihtiyaç duyulan ve daha şanslı olduğunuz o yerde olmanız daha doğru olmaz mı zaten?
Merak ediyorum, aynı şeyi siz de farkettiniz mi? Bir uçağa biniyorsunuz ve birkaç saat içinde gözlerinizi başka bir dünyaya açıyorsunuz, işte bu kadar basit. Ama bazen insan büyük ve sık bir ormanda ağaçları farkedemiyor, özellikle stresli ise.
Tekrar mutlu olabileceğiniz için çok seviniyorum gerçekten. Bu arada güzel bir Alman atasözü vardır, bunu hatırlamanızı isterim: “Her ayrılış aslıda yeni bir başlangıçtır.”
En içten selamlarla,
Almanyanız.
NOT: Almanya’dan ayrılırken gümrükte geri vermek üzere yanınıza Almanya pasaportunuzu da almayı unutmayın sakın. Alman pasaportu demokrasi, basın özgürlüğü ya da cinsiyet eşitliği gibi saçma sapan şeyleri temsil eder çünkü, eminim bu lanet belgeye sahip olmak size çok dokunuyordur. Bu kokuşmuş pasaportla sevgili ülkenize leke sürmeden hizmet edemezsiniz zaten. Ülkeniz sınırları içine bu pasaportu sokmamamanız çok anlamlı olacaktır.
Mektubun Almanca orijinali: link
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)