25 Ekim 2016 Salı

Kendi videoklibinizi çekip nasıl Internet fenomeni olursunuz?

Sosyal Medya Paylaşımları Bizi Nasıl Ele Veriyor?

Facebook 1,7 milyar aktif abonesini her sabah "Ne düşünüyorsunuz?" sorusuyla karşılıyor. Çoğu psikiyatrist, psikolog, danışman vs de hastalarıyla seansa başlarken bu soruyu soruyor. Bir arkadaşımızı ya da yakınımızı biraz düşünceli gördüğümüzde biz de aynı soruya yöneliyoruz.

Peki sosyal medya paylaşımlarımız, kafamızdan geçenler bizi nasıl ele veriyor?

BBC Türkçe'de yer alan habere göre, sosyal medya üzerindeki aktivitelerimiz ruh halimizle ilgili pek çok bilgi içeriyor. Uzmanlar bireylerin, toplumların, ulusların, hatta genel olarak insanlığın "duygusal nabzını" tutmak için bu verilerden nasıl yararlanabileceklerini araştırıyor.

Paylaşımlar neye işaret ediyor?

Paylaşımlar neye işaret ediyor?
Sosyal medyada yazdığımız ve paylaştığımız şeyler ve bunu ne sıklıkta yaptığımız kişiliğimize ve yaşadıklarımıza dair çok şey anlatıyor.
ABD'de 555 Facebook üyesi ile yapılan bir araştırmada, dışadönük insanların, günlük yaşamları ve sosyal aktiviteleri ile ilgili paylaşımlarda bulundukları ve bunu sık sık yaptıkları görüldü.

Narsistler Facebook'u başarılarını yazmak ve statü güncellemeleri yapmak amacıyla kullanıyor

Narsistler Facebook'u başarılarını yazmak ve statü güncellemeleri yapmak amacıyla kullanıyor
Özsaygısı az olan insanların ise daha çok eşleri ya da sevgilileriyle ilgili paylaşımlarda bulunma, sinirli, nevrotik kişiler onay almak ve dikkat çekmek için Facebook'a girme, narsistler ise başarılarını, diyetleri ya da egzersiz programlarını sergilemek için statü güncellemeleri yapma eğilimi gösteriyordu.

Sık sık kendi fotoğraflarını paylaşanların psikopat özellikleri fazla

Sık sık kendi fotoğraflarını paylaşanların psikopat özellikleri fazla
Başka bir araştırma ise selfie şeklinde sık sık kendi fotoğraflarını paylaşanların genellikle daha narsist ve psikopat özellikleri olduğunu, kendi fotoğraflarında ufak tefek dijital düzeltme yapanların özsaygısının az olduğu sonucuna varmıştı.

Sosyal medya terapi amacıyla mı kullanılıyor?

Sosyal medya terapi amacıyla mı kullanılıyor?
Facebook'ta öfkeli bir not paylaşan ya da sabaha karşı umutsuz bir tweet atan herkes sosyal medya kullanımının aslında bir tür terapi içerdiğinin farkındadır.
Peki, bu durum insana yarardan çok, sorunları bir boşluğa haykırarak daha büyük yankıyla geri dönmesi etkisi mi yaratır?
Meksika'daki bir ruh sağlığı merkezi bu kanıda ve Facebook'un ucuz bir terapi alternatifi olmadığı konusunda halkı uyaran bir kampanya başlattı.
Fakat aslında bu boşluk sizi dinliyor ve yardımcı da olabilir. Araştırmacılar, insanların Facebook'taki statü güncellemeleri ya da Twitter paylaşımlarından yola çıkarak, örneğin intihar riskine dair ipuçlarının önceden tespit edilmesi üzerinde çalışıyor.

Tweetler incelenerek intihara meyilli insanlar tespit edilebilir

Tweetler incelenerek intihara meyilli insanlar tespit edilebilir
Kasım'daki zirvede bir sunum yapacak olan Avustralya'dan bir enstitü, bir bilgisayar programı yoluyla iki aylık tweetleri incelemiş ve intiharla ilişkilendirilen bazı terimleri aramıştı.
Bilgisayar programı ve araştırmacılar iki ayrı koldan risk unsuru taşıyan tweetleri sınıflandırdı. Her iki sınıflamanın örtüştüğü görüldü ve uygun bilgisayar programları sayesinde yardıma ihtiyacı olan insanların tespit edilerek aile ve doktorların uyarılması olanağına dikkat çekildi.
Instagram Depresyonu Ortaya Çıkarabilir mi?
Sevimli evcil hayvanlar ya da çok güzel görünen bir tabak yemek... Instagram'da paylaşılan birçok fotoğraf, "Hayat güzel" mesajı veriyor. Fakat son araştırmalar, sosyal medyadaki bazı fotoğrafların da...

Sosyal medyada görünür olmamak depresyon belirtisi olabilir

Sosyal medyada görünür olmamak depresyon belirtisi olabilir
Sosyal medyada görünür olmamak da ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor olabilir. Bluetooth kullanan bir uygulama programı ile gençlerin sosyal medya aktifliği gözlenebilir ve arkadaşlarıyla iletişimlerinin azaldığı zamanlar tespit edilebilir. Bu çoğu zaman depresyon belirtisi olabilir.

Sosyal medya başka duygusal eğilimleri gösterebilir mi?

Sosyal medya başka duygusal eğilimleri gösterebilir mi?
Toplumlar, uluslar, insanlık iniş çıkışları çoğu zaman birlikte yaşar. Avustralya'da Black Dog Enstitüsü ve bilim kurumu CSIRO "We Fell" (Hissediyoruz) girişimiyle bütün dünyanın duygusal nabzını tutmaya çalışıyor. Belli bir anda Twitter kullanıcılarının duygu durumunu tespit etmek için, duygusal terimleri içeren tweetler ve yüzde 1'lik rastgele örnek tweet ile dakikada 19 bin tweet inceleniyor.
Buradan hareketle oluşturulan harita, dünyanın farklı bölgelerinde sürpriz, sevinç, sevgi, üzüntü, öfke, korku gibi duygu durumlarını yüzdelikler halinde gösteriyor. Ülkedeki ya da dünyadaki gelişmelere göre bu duygu durumu farklılık kazanıyor.
İşte bütün bu nedenlerle, bir dahaki sefere sosyal medyada gezinirken, okuduğunuz ve paylaştığınız şeylerin sizinle ilgili ne tür ipuçları barındırdığını bilerek hareket edin.

21 Ekim 2016 Cuma

Mutlaka Bilinmesi ve İzlenmiş Gibi Yapılması Gereken 10 Film


Hep adını duyduğunuz ancak bir türlü izleyemediğiniz için lafı açıldığında muhabbete dahil olamadığınız, boynunuzu bükük bırakan en popüler 10 filmi, sizler için hızlıca ileri sararak özet çıkardık. İşte o filmler: 
 
1. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Güneşi Gördüm) 2004, ABD 
  “Aşkı başka hiçbir yapıt bu denli içten, bu denli çarpıcı anlatamazdı…Belki biraz Çemberimde Gül Oya…Ama yok, Eternal daha güzel” Ece (22)  

Eternal Sunshine of the Spotless Mind, işin özüne bakacak olursak; senin benim gibi, kışın başına bere yakışmayan erkeğin bitmeyen çilesini anlatır. Üniversite çağlarında kız arkadaş konusunda basireti bağlanmış, 4 yıllık İngilizce İşletme mezunu Jim Carrey, okuldan sonra bir süre KPSS’ye hazırlanır ancak işler umduğu gibi gitmez. Güç bela bir sigorta şirketine uzman yardımcısı olarak kapağı atmasının ardından yıllar geçer, arada askerliğini halleder. Geriye bir tek evlilik kalmıştır. Tam da annesi ona ataması yapılmış, Balıkesirli bir sınıf öğretmeni aday bulacakken hayatında ilk kez turuncu saçlı bir kızın ona ilgi göstermesi sonucunda kızın peşine gider (ki hangimiz gitmezdik zaten?) Kız türlü oyunlarla oğlanı sonunda elinde oyuncak eder. Filmin ana fikri, annene elini öptüremeyeceğin kızla ilişkiyi ciddiye bindirmemek gerektiğidir. Alt metinler okunacak olursa da; temiz yüzünün etkisine kapılıp bir tek filmde Frodo’yu canlandırdı diye Elijah Wood’a gereğinden fazla güvenmemek gerektiği ortaya çıkar. burası soğuk soğuk odalar
(- bi ses duydun mu sen de? – Galiba altımızdaki buz çatlıyor…) 

  2. Requiem for a Dream (Rüyanız Hayrolsun) 2000, ABD 
  “Aayy! O kolunun şey olduğu sahne var ya, orası çok fenaydı yaa! Ay soundtrack’i çok güzeldi bi de di mi? ” Ceyda (21)

Şeker hastası anneleri için bir şırıngacık insülin bulabilmek uğruna ömürlerini heba eden bir grup gencin başından geçenleri anlatan bir dram. “Abi super light’a geçtim, öksürüğüm kesildi, Kurban’da bırakıyorum ben bu mereti” diyen bir anlayışa sahipseniz, filmin pek de size göre olmayabileceğini söyleyelim. Filmin dillere pelesenk olmuş soundtrack’i Karayip Korsanları’nın film müziklerinden de tanıdığımız Show TV Ana Haber’den Korcan Karar’a ait. o sonuncuyu sarmayacaktık
(- canım acaip tatlı çekti lan…) 

  3. Oldboy (Aile Bağları) 2003, Güney Kore 
  “Chan-Wook Park çok iyi ama Kim Ki Duk’un sinema anlayışı bambaşka, bak Ji-Woon Kim’i de mutlaka takip et derim ben” Ada (27) 
“Chun-Li vardı lan…” Ekrem (İç Ses) (28)
  Kardeş sevgisi üzerine kurulu, ailecek izlenebilecek bir başyapıt. Son zamanlarda gittikçe yayılan o anlamsız Kore sineması takipçilerinin yanında hiç değilse bir kelam edebilmeyi sağlayan film, alışageldiğimiz Asian örneklerinden bir hayli farklı (beklentiyi yükseltmeyin normal film bu) yaklaşmayın yoksa kafama çekiçle vururum!
(- son kez söylüyorum: dışarıya takım verilmez!) 

  4. Tüm Nuri Bilge Ceylan Filmleri, Türkiye 
  “Ama tabi Türkiye’yi de asla yabana atmamak lazım. Bir Zeki Demirkubuz, bir Nuri Bilge Ceylan…Nuri Bilge’nin o fotoğrafsı dilini seviyorum ben, efekt yok, süsleme yok, görüntüye dayalı sinema…en vurucu olanı bence” Ada (27)

“Mister Bison’a ilk raunt perfect çekersen sinirleniyodu… Bırakıcaksın birkaç tane vuracak” Ekrem (İç Ses) (28) 
  Nuri Bilge Ceylan filmi seyretmek her şeyden önce çelik bir irade ve peygamber sabrı gerektirse de, bugün sinema konusunun açıldığı her ortamda adının mutlaka geçmesinden mütevellit, dayanılması gereken zorlu bir sınavdır. Dimağınızda film izlemekten ziyade “lan amma sürdü bu power point sunumu” etkisi bırakan yapıtlarda konuşmalar azdır. Dikkatlice dinlendiğinde uzaklara giden oyuncunun “Nuri Abiiiiii! Abi daha gidiyo muyum ben böylece? Çıkmış olmıyım artık kadrajdan?” dediği duyulabilir. “Yahu Nuri Bilge de kapı gıcırtısına film çekiyor ho-ho-ho” biçimindeki sığ espriler, çok içilen ortamlarda belki denenebilir. 
  5. A Clockwork Orange (Şeker Portakalı) 1971, ABD 
  6. Fight Club (Kan Sporu) 1999, ABD 
  7. V for Vendetta (Maskeli Beşler İngiltere’de) 2006, ABD 
  “Bu sistem üstüme üstüme geliyor, eziyor beni, daraltıyor…İçimde bir Tyler Durden var, biliyorum, tüm sistemi yok edebilecek, parlamentoları patlatıp dağıtacak…Alex gibiyim biraz aslında, bolca süt ve en yüksek seste 9.senfoni…” Eylem (26) 

“Yok, yok Ada güzel kız ama Eylem daha iyi. Alex’i biliyo lan bi kere en azından, Karabük maçına birlikte gidelim desem mi?” Ekrem (İç Ses) (28) 
  Hah, efsane üçlüyle karşılaştık sonunda. Nerede bir sistem karşıtı, nerede bir gönlünü anarşizme kaptıran varsa dillerden düşmeyen üçlü budur işte. Bağımsız sinemaya varmadan önceki son çıkıştır bu üç film. Bundan sonrası Sundance’in festival filmlerine dek varabilir. Ortamda bu üç filmden birinin konusunun açılması halinde temel olarak izlenebilecek yol “Ohooo Hollywood’un içinden çıkan filmden sistem eleştirisi bekliyorsunuz gençler” diyerek Proudhon’dan, efendime söyliyim Bakunin’den bahsetmek olabilir ki bunu ilerleyen dönemlerde “Kızlı ortamlarda okumuş gibi yapılası en baba 10 filozof” dersimizde inceleyeceğiz. bu peruk yakışmış mı
(- doğru söyle bak bu peruk yakışmış mı?) 

  8. Donnie Darko (Durgun Don) 2001, ABD 
  “Yok ya Donnie Darko çok abartılıyor bence, o kadar da değil” Çiğdem (25)  

Abartılıyor da niyçün her sinema sohbetinde konu illa ki Donnie Darko’ya geliyor? Kime sorsan “overrated” kime sorsan “ya ben anladım aslında ama abartıldığı kadar değil”… Ama nerede sinema, orada Donnie Darko! Yanlış anlamadıysam bir tavşanın zamanda-uzayda-mekanda-bilmem kaçıncı boyutta yolculuğunu anlatan film, ne yazık ki benzer bir konuya ama çok daha sevimli bir tavşana sahip bir Space Jam kadar keyif vermiyor. 
  sinemaya kuzeniyle gelen kız
(- ilk buluşmaya kuzeniyle geleni gördüm ama sen çok başka çıktın…) 

  9. Mulholland Drive (Şaşıfelek Çıkmazı) 2001, ABD 
  “Ay hiçbi şey anlamadım ben bu filmden” Burcu (24) 

Ada’yı da, Eylem’i de, Çiğdem’i de bir yana bırakıp derhal, vakit kaybetmeden Burcu’yla evlenin. Onu evinizin kadını, hayat arkadaşınız, yoldaşınız yapın. O sofrayı kurarken ansızın “Bitanem koş Tosun Paşa başladı!” diye bağırın. Mutlu, mesut, basit yaşayın. Karışıklık algınız Bruce Willis’in aslında ölü olduğunu fark ettiğiniz noktaya kadar varsın, ötesini kurcalamayın. Çandarlı’da bir yazlık ve huzur dolu bir emekliliğe yelken açın. Uslanmaz bir David Lynch takipçisi olan arkadaşınız bugün en havalı, en rastalı kızı elde etse de unutmayın ki kimse –hele ki bir rastalı- Burcu kadar güzel ıspanaklı börek yapamaz. Ve unutmayın ki kucağa alınan her torun her seferinde “elmas niiirdeee” deyişinize güler… 
  o ayakkabıyı istiyorum
(- o bluzu istiyorum! – ben de!) 

  10. The Big Lebowski 1998, ABD 
  “He he” Ekrem (28) “Eheheeheheh Heh he” Ekrem (28) “Eheheheahaajajsndjaksnknsnjopofew!” Ekrem (28) 
  Bunu anlatmakla olmaz. Bir şekilde bulup buluşturup izleyin, hatta gelin beraber izleyelim. o ayakkabıyı istiyorum  
(- hayır ben şunu anlamıyorum arkadaş nasıl her hafta tek maçtan yatıyoruz ya!)

Sen çok iyi bir insansın ama senle olmaz!


Kadın zor günlerde omzuna yaslanacak 'hoş bir adam'ın arkadaşlığını her zaman ister. Ama bu adam kadının gözünde asla 'seksi ve heyecan verici' bir erkek olamayacaktır.

Siz aslında son derece efendi ve düzgün bir insansınız ama o kız sizi değil de öteki karaktersiz adamı seçti.

Bu duyguyu erkekler iyi bilir: Siz aslında son derece efendi ve düzgün bir insansınızdır. Yakışıklı ve kibar olduğunuzu söylemeye hiç gerek yok. Ama haftalardır peşinde koştuğunuz o kız sizi değil de öteki tipsiz ve yalancı adamı seçti.

Neden? diye sorduğunuzda ise şöyle bir cevap alırsınız:

"Sen çok iyi birisin ama ben seni arkadaş olarak seviyorum.."

"Tanrım bu kadınlar ne kadar da garip?" diye düşündünüz. Dürüst ve kibar bir erkek istediklerini söylerler sonra da en alakasız tipleri seçerler. İlişkilerinin hep hüsranla sonuçlanmasına şaşmalı mı? 

"Şimdi hazır olun çünkü size duymaktan pek de hoşlanmayacağınız bazı sırları bir kadının ağzından duymak üzeresiniz..." diyen 'Yahoo! Personals' uzmanı April Masini konuyu şöyle açıklıyor:

Bir defa sizin 'efendi' bir adam olmanız kadınların indinde sıkıcı ve sıradan biri olacağınızı anlamına gelir. Sözlüğe bakın, bu kelimenin anlamı şöyle: uyumlu, sakin ve tatmin edici. Yani hiç sıradışı bir tip değilsiniz, heyecan verici hiç değilsiniz ve .. maalesef seksi değilsiniz. Çünkü 'efendi' adamların 'seksi' olmaları pek rastlanan bir durum değildir.

EFENDİ ADAM 'İYİ ARKADAŞ' OLUR, SEVGİLİ OLAMAZ!

Ama bir kadının 'en yakın' arkadaşı olarak, omzuna yaslanacağı ve diğer erkekleri çekiştirebileceği bir arkadaşa ihtiyacı da vardır ve şansa bakın ki bu arkadaşların da 'efendi' bir erkek olmaları tercih edilir.

Bu tür 'efendi' adamlar kadına pek de heyecan vermiyor. O zaman da 'kimya' tutmuyor. Lütfen yanlış anlamayın: kadınlara yanlış davranıyor değilsiniz. Saygısızlık falan ettiğiniz de yok. Ama hoşlandığınız kadın size "Çok hoş bir insansın ama.." diyorsa, kendinize biraz daha fazla saygı duymanız gereken bir durumdasınız demektir.

Kadına pek de önem vermeyen bencil adam, niçin en sonunda kadını elde eden adam olur?

Cevap çok basit: 'Efendi' arkadaş çok yakında gelecek ve kadını teselli edecektir de ondan. Kadına ilgi gösterip onu şımartacak bir erkeği el altında bulundurmayı her kadın ister. Fedakar ve güvenilir bir arkadaş olarak ondan iyisi bulunmaz zaten.

Ama kadının güvenini kazanmak ve ona nazik davranmak için yani 'efendi bir adam' olabilmek için çaba sarfeden erkeğin, kadının gözünde 'kendine güvensiz, umutsuz ve kadının ilgisine muhtaç' bir görüntü verdiğini bütün kadınlar bilir de hiç biri bunu yüzünüze söylemeyecektir. Çünkü 'hoş ve fedakar' bir arkadaşı kaybetmeyi kim ister ki? Ve bu zavallı adamın kendisine duyduğu saygıdan daha fazlasını kadından görmesi beklenemez.

Kadınlar esas olarak 'kendine güvenen' bir partner arayışı içindedirler. İnsanın doğası böyle: bir şeyi elde etmek için ne kadar çok çaba harcarsak ona o kadar çok değer veriyoruz. Serseri çocuğun 'hoş çocuk karşısındaki avantajı da burada yatıyor işte: O kendisine güvenli ve pervasız olduğu için kadın onun ilgisini çekmek ister. İlgisini zaten kadına yöneltmiş olan 'efendi' çocuğun bu rekabette şansı yok.

Ve 'efendi' çocuk olmaktan sıkılan ve biraz da 'pervasız' adam rolünü takınarak kadınlar karşısında şansını denemek isteyen erkeklere elbette bir tavsiyemiz olacak.

Öyle bir tavır takının ki kadına şu mesajı verin:

"Gerçekten hoş bir kadınsın, seninle birlikte olmak isterim. Ama o kadar meşgulüm ki.. Yapmam gereken o kadar çok önemli iş var ki... Üstelik hayatımda çok heyecanlı şeyler de oluyor ve onları kaçırmak istemiyorum!" 

Rolünüzü iyi oynayabilirseniz bir sonraki aşk filminde esas oğlan siz olabilirsiniz.

İyi şanslar!

INTERNET bağımlısından seks beklemeyin!

Avrupa Aile Terapisi Birliği Başkanı Prof. Dr. Kyriaki Polychroni: “Elinde sürekli telefon olan insanlardan, internet bağımlılarından nasıl seks yapmalarını beklersiniz.”

 
Avrupa Aile Terapisi Birliği Başkanı Prof. Dr. Kyriaki Polychroni, bir dizi konferansa katılmak için Türkiye’deydi.
Günümüz evliliklerini ve değişen aile değerlerini yorumlayan Polychroni, Türkiye’nin artan boşanma oranlarına dikkat çekerek “Türkiye ciddi bir geçiş sürecinde ve bu süreçte çiftler birbirlerine nasıl davranması gerektiğini bilmiyor. Modern kültür size çeşitli araçlarla bireyselliği öğretiyor ama içinde yaşadığınız kültürün özünde bu yok” ifadelerini kullandı. 

Polychroni, teknoloji bağımlısı haline gelen bireylerin cinsel yaşamının da kötüye gittiğine işaret ederek, “elinde sürekli telefon olan insanlardan, internet bağımlılarından nasıl seks yapmalarını beklersiniz” diye konuştu.

– Evlilik kurumunun kavram kargaşası yaşadığı bir dönemden geçtiğimizi söylemek doğru olur mu?

Evet. Geçmişte insanlar hayatla mücadele etmenin bir yolu olarak evlenir ve çocuk yaparlardı, çünkü hayat, tek başına taşıyabilmek için fazla ağır olarak algılanırdı. Bugünse kişi birey olarak, hayatla tek başına da mücadele edebilmeyi öğrendi. Diğer yandan evlilik kişiye kendini daha güvende, daha güçlü ve daha otonom hissettirir, tabii kişi insanlarla iletişim halinde olduğu sürece! Günümüzde insanlar arası geleneksel iletişim de koptuğu için bu duygulara da gerek kalmıyor, dolayısıyla evlilik önemini yitiriyor.

– Avrupa ülkelerinde uzun zamandır süregelen devlet teşviki evlilik oranlarının artmasını sağlayabildi mi?

Hayır, sağlayamadı. Tüm teşviklere rağmen birlikte yaşamak evliliğe tercih ediliyor. İnsanlar büyük oranda, çocuk olması durumunda evleniyor. Ama gözlemlediğim kadarıyla, evli çiftler arasında, birlikte yaşayanlara göre daha fazla bağlılık duygusu var. Yine de şunun mutlaka altını çizmek lazım, evlilik bir zorunluluk değil, bir seçim olmalıdır. Çünkü yalnızca iyi bir evlilik bireye de çocuğa da iyi gelebilir.

– Günümüzde evliliklerinde yaşanan temel ve evrensel sorunlar nelerdir?

Bence en önemli sorun evlilik kavramının bir geçiş döneminde oluşu. Geleneksel davranış kalıplarından modern davranış kalıplarına doğru bir geçiş bu. Çiftler birbirlerine nasıl davranması gerektiğini bilmiyor. Eskiden bildiğimiz erkek iyi bir tedarikçi, kadın ise ev işiyle ilgilenen kişiydi. Şimdi bireyselliğin getirmiş olduğu nedenlerle roller net değil. Evli çiftler arasındaki en büyük sorun ise “sen, beni yapmak istediğim şey konusunda kısıtlıyorsun, durduruyorsun” düşüncesidir.

– “Geçiş dönemi” kavramı, en çok da Türkiye gibi ülkeler için geçerli sanıyorum.

Evet kesinlikle. Türkiye de ciddi bir geçiş sürecinde ve bu süreçte çiftler birbirlerine nasıl davranması gerektiğini bilmiyor. Modern kültür size çeşitli araçlarla bireyselliği öğretiyor ama içinde yaşadığınız kültürün özünde bu yok.

– Cinsel sorunlar da ailenin önemini yitirmesinde etkili oluyor mu?

Elbette, çok etkili. Çiftler üzerinde hem çevre tarafından, hem de birbirleri tarafından yaratılan büyük bir baskı var. Çiftler birbirlerinden çok şey bekliyorlar ve bunların olmaması hayal kırklığı yaratıyor. Bu da direkt cinsel yaşama yansıyor. Unutmayın ki seks sadece seks değildir, aynı zamanda bir iletişim biçimidir. Ve çiftler, aralarındaki iletişimi kaybetmeye başladığında seks de yok olur. Elinde sürekli telefon olan insanlardan, internet bağımlılarından nasıl seks yapmalarını beklersiniz!

– Burada siz aile terapistleri devreye giriyor olmalısınız.

Evet, yıllar içinde aile terapistine başvuran çift sayısında çok hızlı bir yükseliş var. Ben sorunu kişinin kendisinde aramam. Çünkü bir ailede sorun kişide değil, ilişkinin kendisindedir. Diğer yandan ailenin sorunlarının ortaya çıkmasında çocuğun içinde bulunduğu durum çok önemli bir göstergedir. Çünkü çocuklarda ortaya çıkan sorunların büyük bir nedeni anne ve babanın arasındaki ilişkiden kaynaklanır.

– Türkiye gibi toplumlarda çocukların yaşadığı en temel sorunlar nelerdir size göre?

Geleneksel toplumlar fazla çocuk merkezli. Çocuğun en büyük sorunu fazla korumacı anne babadır. Çünkü geleneksel aile yapısında çocuk en önemli varlık nedeni gibi algılanıyor. Bu durum büyük bir baskı oluşturuyor çocuk üstünde, ve çocuk bu baskıdan kaçmanın yollarını ararken kendine zarar verecek davranış biçimlerine de yönelebiliyor.

– Kriz dönemlerinde ailenin nasıl bir rolü var?

Ülkem Yunanistan çok zor bir dönemden geçti ve hala geçmeye devam ediyor ve aile burada çok çok önemli bir rol oynuyor. Çünkü insanlar işlerini kaybediyor, yalnız olsalar bununla başa çıkmaları çok zor olacaktı ama aileleri sayesinde destek görüyorlar. Diğer yandan yetişkin çocuklar da eve geri dönüyor, anne babaları onlara kucak açarak ekonomik sorunlarının üstesinden gelmelerini sağlıyor. Kısacası aile, kriz döneminde bireyin en büyük desteği durumunda.

Aşık Olmak İçin Kaç Tweet Lazım?

 
İki kişinin birbirine aşık olabilmesi için 224 tweet yeterliyken bu tweet’lerin 140 karakterden oluştuğunu göz önüne alındığında bu toplamda 39 sayfalık bir kitaba denk geliyor
 

Sosyal ağların, fotoğraf ve video paylaşmak, gündemi takip etmek dışında gerçek hayata direkt bir etkisi daha var; aşk da sosyal medyadan bulunabiliyor. PIXmania’nın araştırmasına göre, bir çiftin birbirine aşık olabilmesi için 224 tweet ve 70 Facebook mesajı yeterli oluyor.

Sosyalmedyaco’nun Telegraph‘ın paylaştığı araştırmaya dayandırdığı haberine göre Twitter, İki kişinin birbirine aşık olabilmesi için 224 tweet yeterliyken bu tweet’lerin 140 karakterden oluştuğunu göz önüne alırsak bu toplamda 39 sayfalık bir kitaba denk geliyor. Aynı zamanda bu tweet’lerin hiç aralıksız atıldığını varsayarsak bu flörtün mutlu sonla bitmesi 24 günü buluyor.


 
Diğer yandan 55 yaş ve üstü çiftler eski flörtleşme yöntemleri ile birbirlerine aşık olduklarını iki buçuk ayda anladıklarını söylüyor. Bu da sosyal ağlar ve modern teknolojinin kişilerin bir ilişkiye başlamasında eski usullere nazaran iki kattan fazla hızlandırıcı bir etkisi olduğunu gösteriyor.
Twitter, dijital aşkın merkeziyken bir çiftin romantik bir ilişkiye başlaması için 70 Facebook mesajı, 163 SMS, 37 e-posta ve 30 telefon görüşmesi gerekiyor. Bu rakamlar modern teknolojinin flörtleşme sürecinin hızlandırdığını ve ilişkilerin daha hızlı bir şekilde resmileşebildiğini anlamamız için yeterli.

Bunlara ilaveten araştırmaya katılan erkekler ilgilendikleri kadın kullanıcılara sosyal ağlardan yılda ortalama 517 mesaj gönderdiğini söylerken kadın kullanıcıların gönderdiği mesaj sayısı 386′da kalıyor. Ayrıca katılımcıların %68′i ilk randevudan ortalama dört saat sonra sosyal ağlardan mesaj göndermeye başladıklarını söylüyor.

Sosyal medya aşkı körüklüyor gibi gözükse de modern dünyanın modern çiftleri ilişkilerini bu kanallardan bitirmeye de daha meyilli. Katılımcıların %36′ı ilişkilerini telefon ile bitirdiğini söylerken %27′si kısa mesajla sevgilisinden ayrıldığını belirtiyor. Diğer yandan %13′lük bir kesim ise sosyal medya aracılığıyla ayrılık kararını duyurduğunu itiraf ediyor.

Liderlik ve Karizma

Liderlik ve Karizma

Stephen Covey‘e göre kişiler arası Liderlik alışkanlığı, kazan-kazan ilkesine dayalıdır.
Karizmatik insanlar, bir tiyatro oyuncusunun seyircileri etkileyişi gibi insanları etkiler. Karizmatik insanlar “büyüleyici” insanlardır. Karizma insanları etkiler ve onların değişimini sağlar. “Karizma”, belirli durumlarda faaliyete geçen, belirli durumlarda ise kişinin içinde saklı kalabilen bir özelliktir. Profesyonel Karizmatik liderler bunu bir musluk gibi kullanabilirler. Ne zaman açacaklarını ve ne zaman kapatacaklarını öğrenmişlerdir. “Karizma”, öz kaynakların kullanılışı ile ilgilidir.
karizma-tek
Stephen Covey Kişiler Arası Etkili Liderlik için hayal gücü, vizyon, proaktif inisiyatif, güven, rehberlik, bilgelik ve güç gerektiğini söyler. Kazan-kazan zihniyetinin temelinde kişinin karakteri yatmaktadır. Bunun için gerekli üç karakter özelliği ise dürüstlük, olgunluk ve bolluk zihniyetidir. Bu nitelikler aynı zamanda “Karizmatik” kişilere ait niteliklerdir.
Dürüstlük kendimize verdiğimiz değerle ilgilidir. Değerleri gündelik yaşamımıza soktukça yaşamımız değerli hale gelir.
Olgunluk ise cesaret ve duyarlılık arasındaki dengedir ve bir insan eğer duygularını, düşüncelerini ve inançlarını öteki insanların duygularına, düşüncelerine ve inançlarına saygı göstererek cesaretle açıklayabiliyorsa ‘Olgun’ demektir. Olumlu anlamda “Karizmatik” özelliklere sahip bir kişi, olgun bir kişidir.
Bolluk Zihniyeti ise, her şeyden herkes için yeteri kadar olduğu paradigmasıdır.

Liderlik Dünyasındaki Nitelikler

İnsanın Beden Dili ve Ses Tonu işaretleri ile içindeki Karizma‘yı dışarıya yansıtışı, özellikle kendisini Liderlik alanında geliştirmek isteyenler için önemli bir konudur. Kariyer planları yapılırken bunlar da göz önünde tutulmak zorundadır. İş başvurusunda bulunurken bile, bunlar işe yaramaktadır. Bir duruş almak, içinde bulunulan sahneye uygun bir duruş almayı öğrenmek gerekir.
Bob House, kendi araştırılarına dayanarak Liderlik dünyasında bulguladığı özellikleri şöyle sıralamaktadır:  
  • Pozitif olmak.
  • Yüreklendiren olmak.
  • Motive eden olmak.
  • Güven yaratan olmak.
  • Dinamik olmak.
  • Kişisel özverileri açığa çıkartan olmak.
  • Öngörüde bulunabilen olmak.
  • Önceden planlayan olmak.
  • Bilgili olmak.
  • İletişim içinde olmak.
  • Takım kuran olmak.
  • Koordinatör olmak.
  • Güvene lâyık olmak.
  • Adil olmak.
  • Dürüst olmak.
  • Yönetimsel açıdan becerikli olmak.
  • Kazan-kazan anlayışıyla sorun çözücü olmak.
  • Etkili pazarlık edebilen olmak.
  • Zeki olmak.
  • Kararlı olmak.
  • Mükemmeliyetçi olmak.
  • Güvenilir olmak.
Liderlik ve Karizma 2

Girişimci Liderliğin Gerçek İlkeleri

Girişimci olmak proaktif olmağı gerektirir. Proaktif olmak konusu, NLP Eğitimi‘nde Meta Programlar dersinde işlenir. Proaktif kişi, harekete geçmek için kararı kendisi veren kişidir. Reaktif kişiler ise, önce başkalarının harekete geçişini bekler. Girişimci olan kişiler yenilikçidir. Risk almaktan korkmaz.
Colin Turner, “Başarmak için Yönetmek” adlı kitabında girişimci Liderlik‘in gerçek ilkelerini şöyle açıklar:
  • Anlamlılık: Gerçek Amaçlar.
  • Anlamlı Hedefleri Hareketlendirmek.
  • Sorumluluk.
  • Dürüstlük: Gerçek Değerler.
  • Uymayı Reddetmek: Gerçek Üretkenlik.
  • Yüreklilik: Gerçek Kuvvet.
  • Sezgiler: Gerçek Kararlar.
  • Sabır: Gerçek İlişkiler.
  • Kulak Vermek: Gerçek Piyasalar.
  • Şevk: Gerçek İletişimler.
  • Hizmet: Gerçek Eylem.
  • Şirketi harekete geçirmek.

Bir Liderin Özellikleri

Management ya da Yönetim alanında Liderlik yapmak için tecrübe yanında bazı niteliklere de sahip olmak gerekir. Bu nitelikler eğitimlerle kazanılabilir. Bilgi ve deneyim için zaman gerekir. Liderlik zamanı iyi kullanmağı gerektirir.
David Cotton, “Keys To Management” adlı kitabında bir Lider’in özelliklerini şöyle tanımlamaktadır:
  • İyi bir konuşmacı olmak.
  • İdaresi altına alabilmek.
  • Bilgisinin yeterli oluşu.
  • Duygusal denge ve denetim sahibi oluşu.
  • Orijinal ya da kendine özgün ve yaratıcı oluşu.
  • Kendine güvenmesi.
  • Mükemmel bir başarıya erişmek isteyişi.
  • Sorumluluk almak güdüsü.
  • Görevine yönelebilmesi, odaklanabilmesi.
  • İnsan ilişkilerinin güçlü oluşu.
  • İnsan ilişkilerinde katılımcı oluşu.
Karizmatik Liderler
Marie Louise Neubeiser, “Liderlik ve Büyü” adlı kitabında, Liderlerin bu büyüleyici etkilerini, onların fikirlerinin ve vizyonlarının diğer insanları etki altına alışıyla örneklendirir. Kişilik gelişimi ve ruhsal olgunluk ile birlikte ciddiyet, saygınlık ve hoşgörü gibi temel değerlerin Karizmatik insanlardan çevrelerine yansıdığını söyler. Karizma Eğitimleri‘ne katılarak karizmanızı nasıl parlatabileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Kişiliklerinin etkisiyle istemeden de olsa büyüleyici bir etkiye sahip olan Liderlere örnek olarak Gandhi, Nehru ve Martin Luther King gibi isimleri verir.
churchillKarizmatik Lider tipine örnek olarak da John F. Kennedy, Charles de Gaulle, Churchill ve Roosevelt gibi isimleri verir. Bu Karizmatik Liderler herkesi etkileyen, kendilerine bağlayan, herkesten saygı gören ve gerçekten neyin önemli olduğunu görebilen kişilerdir.

13 Ekim 2016 Perşembe

Sara Tidwell: Hayalet bir şarkıcının öyküsü

Aslında SARA TIDWELL diye bir şarkıcı YOK! Kendisi sanal bir karakter.

Bu izlediğiniz klip, Stephen King’in aynı adlı romanından uyarlanan BAG OF BONES (Kemik Torbası) adlı TV dizisinden alındı.

Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlanan BAG OF BONES (Kemik Torbası) adlı TV dizisinde Sara Tidwell rolünü canlandıran oyunucunun adı Anika Noni Rose.

Pierce Brosnan’ın başrolünü oynadığı dizide, olayın kahramanı eski bir plak dinlerken birden kendini 1939 yazında, Dark Score Gölü Panayırı’nda buluyor, ve Sara Tidwell’in canlı performansına şahit oluyor. Bu performansı siz de izleyin istedik...

Bu klip ve söz konusu dizi hakkında ayrıntılı bilgiyi aşağıda bulacaksınız.

Çeviriyi yapan Sn. Begüm Özdemir’e teşekkür ve selamlarımızı da gönderelim unutmadan...


Söz konusu TV dizisinin imdb sayfası için: http://www.imdb.com/title/tt1212452

Dizide Sara Tidwell karakterinin söylediği şarkıları iTunes'tan almak için
http://itunes.apple.com/us/album/sara-tidwell-lost-recordings/id482982239

Sara Tidwell'in bu dizide söylediği şarkılardan oluşan mini albüm hakkında bir değerlendirme yazısı için:
http://liljas-library.com/showreview.php?id=288


Bag of Bones (Kemik Torbası) TV Dizisi Tanıtım Filmi

Dizinin Özeti: Ünlü bir yazar olan Michaen Noonan karısının ani ölümü ile adeta hayata küser. görmeye başlar. Ne yaptığı işe ne de çevresine karşı bir isteği kalmamıştır. Tüm bunların yanında yaşadığı yalnızlık duygusu beraberinde bunalımları ve kabusları getirir.

Her gece Sara Laughs adını verdikleri yazlık evlerini rüyalarında görür. Karşı koyamaz ve gider. Artık yeni bir hayata uyanacağını düşünmektedir. Ne var ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir. O lanetli evde, kabuslarının birer gerçek olduğunu anlaması uzun sürmez.

Burası dünyanın bir cennet köşesi olmakla beraber aslından hayal ve gerçeğin birbirinden ayrılamadığı bir cehennemdir. Bütün bu olayları merak ettiği için bu kasabada bir müddet kalmaya ve kabusların sebebini araştırmaya başlar.

Bir gün evine giderken karayolu üzerinde üç yaşındaki Kyra isimli bir kız çocuğunun yürüdüğünü görerek bir arabanın çarpacağını düşünüp çocuğu yolun kenarına çeker. Bu esnada Mattie isimli kadının çocuğun annesi olduğunu öğrenir.

Kız çocuğu ile sohbet esnasında annesinin çocuğu aramak için bu yoldan geçtiğini fark ederek arabasını durdurur ve çocuğu annesine verir. Bu esnada kadın ile tanışır. Kadın ile yolda yaptığı sohbette; Ülkenin en zengin bilgisayar programcısı olan Max DEVORE isimli zengin bir şahsın gelini olduğunu, kocasının üç yıl önce kocasının öldüğünü ve dul kaldığını öğrenir.

Olay yerinden ayrıldıktan sonra evine gider. Akşamüzeri bir telefon gelir ve telefonda konuşanın kanının kayın pederi Max DEVORE olduğunu anlar. Aralarında yaptıkları konuşmada şahsın gelini ile aralarının iyi olmadığını anlar.

Daha sonraki günlerde yaptığı araştırma da yaşlı adamın gelini ile aralarında velayet davası olduğu, adamın küçük kız Kyra’nın velayetini istediğini, kadının kızını vermek istemediğini, Ancak yaşlı adamın çok zengin olması ve kasabadaki insanları etkisi altına alması sebebi ile bu davayı yaşlı adamın kazanabileceğini öğrenir.

Bunun üzerine yazar kadına yardım etmeye karar verir ve kendi avukatını arayarak velayet konusunda uzman bir avukat tutar. Daha sonra Mattie isimli kadın ile görüşmeye başlar ve kadına aşık olur.

Bir akşam sahilde gezerken Max DEVORE ve yardımcı ile karşılaşır. Yaşlı Adam yazar Michael NOONAN’ ı tehdit ederek velayet davasına karışmamasını ister, ancak yazar kabul etmez. Aralarında tartışırlar ve yazarı yardımcı göle iterek taşlamak sureti ile öldürmek isterler. Ancak başaramazlar.

Ertesi sabah yaşlı adamın intihar ettiğini öğrenir.Böylece ihtiyar ve zengin adama karşı başlayan hukuk mücadelesi biter. Ancak yazarın gizemli evi kendisini korkutmaya devam eder. Bu arada Mattie hukuk mücadelesini kazanmalarının şerefine kendi yaşadığı karavanında ufak bir akşam partisi düzenler.

Yaptıkları parti esnasından buradan geçen bir kamyonetten partiye katılanlara ateş açılır. Bu saldırıda Mattie, Avukatları ve tuttukları dedektif vurulur. Ancak dedektif saldırıya karşılık verir. Bu esnada kamyonet şoförünü yaralar. Aynı zamanda kamyonetin deposu da isabet alır ve yanmaya başlar.

Şoförün yanında bulunan maskeli adam kendisini kurtarır. Ancak dedektif yakalar. Maskesini açtıklarında olayların başından beri zengin adama yardım eden şerif yardımcı olduğunu görürler. Mattie can çekişirken küçük kızı yazara teslim eder ve olay yerinde ölür. Yazar burada dönen olağan dışı şeylerden kızı korumak için evine götürür.

Olaylar burada da bitmez. Bu kez hayaletlerle mücadele başlar. Bu mücadelede ölen eşi kendisine yardım etmektedir. Bu mücadele esnasında çok eski tarihte yaşlı adamın dedelerinin kasaba dışından gelen Sara ismindeki zenci ve dul bir kadına tecavüz ettikten sonra çocuğunu suda boğarak öldürdüğünü bu sebepten dolayı

Hayalet zencinin DEVORE kanından olan tüm çocukları öldürmeye başladığını, bu hayaletlerin kemiklerinin yazarın yazlık evinin bodrumunda gömülü olduğunu öğrenir. Hayalet DEVORE’un torunu olan Kyra’yı da öldürmek istemektedir.

Yazar ölen eşi Johanna'nın hayaleti yardımı ile diğer hayaletlerin kemiklerini gömülü olduğu torbayı bulur. Bu kemik torbasında bulunan kemiklere kezzap dökmek sureti ile hayaletlerden kurtulur. Kyra adında küçük kızı da evlatlık alır.

A Practical Guide to A Perfect Loser

Let's get that straight...
You are sick and tired of the people who tell your life is miserable and you must do something about it. This article is an answer to your prayers, so sit back and enjoy!
Please keep on breathing regularly when you are reading between the lines.

We are all alike when you get down to it...
What makes you a primus inter pares could possibly be that you have the guts to admit this. It may look hard to accept but it sure is easier to swallow. Think it like a pill you have to take when you are feeling blue. A blue pill, if you like, that will enhance your quality of life.
(And NO! I am not talking about that blue pill you have on your mind! It would surely ENHANCE your something but it is not what you are supposed to focus right now.. Not yet anyway)
Cool down, take it easy. I am not going to judge or blame you whatsoever. Everybody can make mistakes and your parents are no exception to the rule. (Now you are getting an idea as to whom you should put the blame when things go wrong with you and mostly go wrong because of you.)
Gee, one cannot help thinking how the world would look better if your parents opted for something else that particular night.
Going to movies could be a good idea to start with. A few drinks with a nice conversation preceding to a good night's sleep. Yes, yes I know it is too late by now. This is not our topic for the meantime, let's not wander off the main issue here.
(Thank you for still being with me. Down the line you go. No, I mean literally, just keep on reading below)
Once you comfort yourself with the undeniable fact that your life is a big mistake and you cannot be held responsible for it, the life will immediately start to take a better shape.
(Hey, no need to thank me for telling you this. Credits go to your common sense. A simple applause would be nice though, please spare me some.)
There follow the questions:
NOW what? How am I supposed to move on?

Especially with so many smart-ass, nosy, born-to-be-winner people around preaching out?
Some may even question how come you have ever survived this far. Please advise them to read the Bible (John - 9 : 1-3)
What? You don't read the Bible?
But you are reading "my words" instead?

Thank you, I am flattered by your confidence but please don't you ever tell this aloud to your friends or anyone else for that matter.
That part of the Bible is about Jesus Christ and his disciples running into a blind man on the way. Upon the question of the followers, Jesus Christ explains WHY the man is blind and HOW this is not his fault. Then HE makes the blind man see.
(Just between you and me, making a blind man see has a certain cost that could make your way up to Golgotha. I certainly do not want to be crucified, you see. Do you see really? Good...)
You may still advise to read the same part of the Bible as above to those who happen to yell at you "Get a life!" or "Get a job!"
People who normally tend not to take you seriously will tend equally to step back when some words from a higher authority are spread upon them.
(Hey, hopefully you are now getting to realize how useful it could be to read the Bible. This is something your local preacher already knows but hardly reveals.)
Cardinal rule: You should bear in mind that they too are big-time losers except either have they not realized it yet, or do they not have courage to admit it to themselves.
Just look at their faces and you will notice their fears and ignorance. You can almost smell it from ten yards away.
If you deem it awfully necessary, you can make them face their inner fears even with the power of mere words. It really hurts, believe me. I personally do not recommend it but if you really need to know HOW....
Da daaah...
Well I'm not going to tell you.
(I have been reading On Writing by Stephen King lately and I would like to believe he'd be proud of me as a keen reader of his since I could manage to keep the readers in suspense, at least for a while, with his tactics and advices.)
All right, let us turn back to the most important question:
How to live with the knowledge that you will never make it to the top?

Time is closing in and my place is limited, so instead of turning around the corners I am giving you the correct answer right away:
Keep on breathing, my friends, keep on breathing...
        ... as long as you can...


Ne var? Türkçe yazınca bazıları bir türlü anlamıyor. O yüzden ben de İngilizce yazdım bu sefer. Niye vırvır ediyorsunuz ki?