18 Nisan 2018 Çarşamba

Dinci-Yobazların Kabusu Devam Ediyor: İşte İmam Hatiplileri Dinden Çıkaran Sorular


İmam Hatipli dindar(?!) ve kindar gençlik arasında Deizm fikrinin giderek yükselmekte oluşu dinci-yobazları hem öfkeden kudurttu hem de iyice korkuttu. Ne yapacaklarını bilemeyen dinci-yobaz kitle iyice paniklemiş durumda.

Dinciler panikte: "İmam hatipliler deizme kayılıyorsa bunu gizleyin!"

Önce bu haberlerin gizlenmesi için devletin en üst katından ofurdanmalar pofurdanmalar geldi. Diyanet işleri başkanı ünvanını taşıyan sarıklı yobaz ise "Deizm sapıklıktır!" diyecek kadar aklını yitirmiş görünüyor.

Tabii bu gerici-dinci-yobaz tiplerin akıllı ve mantıklı işler yapmalarını zaten kimse beklemiyor. Ama gene de kendilerini bu derece aciz, komik ve zavallı durumlara düşürmeyi başarıyorlar işte.

Dinciler bunu okuyunca iyice kuduracak: Tengricilik de yükselişte!

Ha gayret: İmam hatipliler şimdi de Hıristiyan olma Yolunda

En son gelen haberler ise dinci-gerici-yobaz çevrelerdeki panik havasının giderek yayılmakta olduğunu bir kere daha gösterdi.

"Acaba bu gençler niye Deizme yöneliyorlar?" konusunu ciddiye alan bir kısım ilahiyaçılar ise, gençleri "kuşkuya düşüren" soruları derledi.

İşte İmam-Hatiplilerin dinden soğumasına neden olan sorular


- Allah bizim cennete ve cehenneme gireceğimizi biliyor neden bizi imtihan ediyor?

- Öldükten sonra dirileceksek neden ölüyoruz?

- Allah her şeyi bildiği halde neden bizi yarattı?

Bizler Müslüman ailede doğduğumuz için mi Allah’a inanıyoruz. İnanmayan aileden doğanların suçu ne? Allah akıl vermiş ama bizlere de vermiş ama biz de tam kullanamıyoruz?

* Allah’ın varlığını bir ateiste nasıl ispatlayabiliriz? Onlar big bang deyip geçiyorlar?

* Allah bizi seviyor da neden günah işlememize izin verip sonra bizi yakıyor?

* Sonsuzluk kavramı akıl almaz bir şey Allah’ın sonsuz olmasını algılayamıyorum.

* Kuran’da kadın ve erkek niçin eşit değil?

* Allah neden bir kuluna eziyet verirken diğerine rahatlık veriyor. Rabbimiz neden bu konuda eşit davranmıyor?

* Kaderde ne zaman öleceğimiz belli ise neden sadaka ömrü uzatıyor? Kaderde cennete ve cehenneme gideceğimiz belliyse neden ibadet ediyoruz?

* Allah’ın ihtiyacı yokken bizi niçin test etmekte?

* Cennette birini istiyorum o da başka birini ne olacak?

* Allah kötülüklere neden engel olmaz?

* Tarikatlar gerekli midir, neden?

* Biz putperestleri eleştiriyoruz ama biz de Kabe’nin etrafında dönüyoruz.

* Ya Hristiyan veya ateistler haklıysa?

* Allah ile iletişimde neden Kur’an okumak, dua etmek değil de namaz ön plandadır?

* Adem’le Havva dünyaya nasıl geldiler? (Uzay gemisi ile olabilir mi?)

* Bu dünyaya gelmek benim tercihim değil. Allah bunun benim seçimim olduğunu ve hatırlamadığımı söylüyor.

* Allah kalplerini mühürlediği insanları niçin cehennemle cezalandırıyor?

* Kelam dersinde mucize, olay görüyoruz ama hiçbirinin delili yok. Sadece anlatılıyor bana göre delil yok.

* Allah niçin önceki kitapların bozulmasına izin vermiştir?

* İçki öncekilere yavaş yavaş yasaklanırken bizlere neden direk haram kılındı?

* Ahirette hesap verirken insanların yetiştirildiği çevre göz önünde bulundurulacak mı?

* Allah’ın hep ‘ben yaptım, ben yarattım demesi’ tuhafıma gidiyor.

* Allah bizi yaratmasaydı ne ile uğraşırdı?

* Dünyanın her yerinde ezan farklı saatlerde okunuyorsa kıyamet nasıl kopacak?

"Yeni Türkiye" Vatandaşı Mutsuz Etti

17 Nisan 2018 Salı

"Yeni Türkiye" Vatandaşı Mutsuz Etti



"Eskiden insanların daha mutlu olduğunu düşünüyorum" diyenlerin oranı yüzde 76 olarak saptandı

2015 ila 2017 yılları arasında 34 şehirden 15 bin 918 kişi baz alınarak hazırlanan rapora göre, Türkiye’de her dört kişiden üçünün geçmişe özlem duyduğu belirlendi.
Ajans Press, Türk halkının yaşam tarzını çeşitli açılardan inceledi. Ajans Press’in IPSOS’un gerçekleştirdiği “Türkiye Anlama Kılavuzu” araştırmasından ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’de her dört kişiden üçünün geçmişe özlem duyduğu belirlendi. Böylece, “Eskiden insanların daha mutlu olduğunu düşünüyorum” diyenlerin oranı yüzde 76 olarak saptandı.
YÜZDE 68 KENDİNİ EVDE KALARAK KORUYOR
2015-2017 yılları arasında 34 şehirden 15 bin 918 kişi baz alınarak hazırlanan rapor, Türkiye’nin tüketim alışkanlıkları, hobileri, yaşam tarzı ve boş vakitlerinde neler yaptıkları gibi çeşitli açılardan ele alarak tamamlandı. Elde edilen raporda, nüfusun yüzde 68’inin dış dünyanın acımasız, tahmin edilemez gerçeklerinden dolayı evde kalarak kendini koruma ihtiyacı hissettiğini bildirdi.
TÜRK HALKININ YÜZDE 44’Ü HİÇ SİNEMAYA GİTMİYOR
Bunun yanı sıra, yüzde 72’inin boş vakitlerini alışveriş merkezlerinde geçirdiği görülürken, AVM’lerde geçirilen sürenin ortalama 3 saat olduğu tespit edildi. Buna ek olarak, Türk halkının yüzde 35’i hiç kitap okumazken, yüzde 44’ünün hiç sinemaya gitmediği görüldü. Hayatında hiç konser, tiyatro veya opera izlememiş olanların oranı ise yüzde 64 olarak saptandı.
YÜZDE 63'Ü EV SAHİBİ
Türk halkının memnuniyetsizlik karnesi de belli oldu. Medyaya yansıyan haber başlıklarına göre; işsizlik, hayat pahalılığı ve döviz kurlarında yaşanan artış, halkın memnuniyetsizlik nedenleri arasında başı çekti.
Bu başlıklarda medyaya 270 binin üzerinden haber yansırken, bu konular medyanın gündemini de belirledi. Öte yandan Türkiye’de bireylerin hane özelliklerine bakıldığında ise, yüzde 63’ünün ev sahibi olduğu görüldü. Geriye kalan dilimin de yüzde 24’ünün kiracı, yüzde 12’sinin kira vermeden oturduğu, yüzde 1’inin de lojmanda ikamet ettiği belirlendi. Rapora katılan kişilere evlerinin duvarlarında ne asıldığı sorulduğunda da, yüzde 80’i saat şeklinde cevap verdi. Saat dışında tablo asanların oranı yüzde 48 olarak tespit edilirken, ayna asanların oranı yüzde 46, takvim asanların oranı ise yüzde 44 oldu.

15 Nisan 2018 Pazar

AKP'nin Kültürel İktidarsızlığı


...

Seçim şarkıları ve 15 Temmuz afişleri çalıntı çıktı; heykelleri hiç Rönesans olmamış gibi; mizah dergileri insanlık adına üzüntü verici derecede sığ; restoratörleri yapsatçı müteahhitler gibi çalışıyor; kültür merkezleri düğün salonlarından farksız; mimarileri eklektik, tutarsız ve görgüsüz; tarihçileri tahrifatçı; gazetecileri yalaka, yalancı ve tetikçi; sosyologları yıllardır “Biz Batı'dan bambaşka bir dünyayız” teranesini geveleyip duruyor; felsefecileri Ortaçağ'da bir yerlerde takılmış kalmış, kanal kanal gezen stratejistleri ”algı operasyonu” ve “üst akıl” çorbası üzerine çeşitlemeleri analiz diye yutturmaya çalışıyor.


Fazıl Say’ın karşısına Sagopa Kajmer’le, ODTÜ’nün karşısına Sabahatttin Zaim Üniversitesi’yle, Türk Tabipler Birliği’nin karşısına Hacamatçılar Derneği’yle çıkıyorlar.


Vaktiyle bu işlere görece daha rafine yaklaşıyorlardı. Bonservisi elinde “solcu” kültür bakanı transfer etmişlerdi, Gülencilerin alandaki bağlantıları daha gelişkindi ve iyi kötü sol liberaller vardı. Şimdi arkalarında beş on tane çaptan düşmüş Saray ünlüsü dışında kimse kalmadı. Onlar da ihale peşinde. Biraz mürekkep yalamış eski kadrolarını küstürdüler. Ortalık kifayetsiz muhterislere, şarlatanlara, amigolara kaldı.


Hasılı, yandaş krallıkta bir şeyler fena halde çürümüş vaziyette. AKP etrafında kümelenen çevre kendisine sunulan cömert kaynaklara rağmen entelektüel alanda tam bir fiyasko olmaya devam ediyor. Onca debdebe, tantana, fon ve teşviğin çıktısı kültürde, sanatta, bilimde dramatik bir başarısızlık. 15 yıldır iktidardalar. Koca bir devlet aygıtını ele geçirdiler ama kültürel iktidarı bir türlü ele geçiremiyorlar.

Bunu biz değil kendileri söylüyorlar.

Ordu, polis, YSK ellerindeyken kültürel iktidarın ne önemi var diyebilir miyiz? Yoksa belirli alanlara hala nüfuz edememeleri içimizi rahatlatmaya yetmeli mi? Yanıtlamaya çalışalım.

Öncelikle, her kapsamlı hegemonya projesi kurucu bir ideolojiye, bir “ruh”a, bir değerler sistemine yaslanmak zorundadır. Böyle bir ideolojik kapasite, uzun vadede en az iktisadi ve siyasi kaynaklar üzerindeki kontrol kadar hayatidir. Bu yönüyle bakıldığında AKP, uzun vadeli bir hegemonya için gereken ideolojik kapasiteden yoksun. Bu sayfalarda daha önce defalarca yazıldığı gibi kültür alanında da eski rejimi tasfiye etmeyi başardılar ancak yenisini kuramıyorlar.

Kentli, eğitimli nüfusu kendisine bu denli yabancılaştıran, nitelikli entelektüel üretim alanında bu denli becerkisiz bir gücün tökezlememesi imkansız. Kısacası, AKP’nin kültürel iktidarsızlığı sol için bir züğürt tesellisi olmadığı gibi hafifsenecek bir mesele de değil.

Dahası, sorunun bir kısmı yapısal. Fonla, ödenekle, kültür çıkarmasıyla çözülemeyecek bir boyutu var. Dün ak dediğine bugün kara diyen, her alanda günü kurtarmaya yönelik hareket eden bir iktidarın bu tür bir ideolojik çekim geliştirmesi mümkün değil. Nasıl mümkün olsun ki? Aylardır ABD karşıtlığı üzerine bina edilen sahte söylemin bir gecede yerle bir oluşuna daha dün hep birlikte tanık olmadık mı? Artık meşhur olmuş videoda “Müslüman Uyuma” diye başlayıp devamını getiremeyen kafası karışık küçük mücahide üzülmemek mümkün mü?Ve fakat, AKP’nin kültür alanına müdahalelerinin bütünüyle yönsüz ve beyhude olduğunu iddia etmek mümkün değil. 

Bu konuda son yıllarda belirginleşen üçlü bir stratejiden bahsetmenin mümkün:

Birincisi, özellikle kültür endüstrisinin parçası olarak değerlendirebileceğimiz dizi sektöründe niteliksiz olsa da kendi amaçları açısından işlevsel bir alan tutmayı başardılar. Devasa bütçelere sahip Diriliş, Payitaht, Fatih gibi tarihsel diziler son derece lümpen, karikatür ve hamasi de olsa Yeni Türkiye için bir resmi tarih anlatısı kurgulayarak etkili bir endoktrinasyon görevi görüyor. Siyasal İslam’ın bir devr-i saadet olarak kurgulanan Osmanlı dönemine yönelik ilgisinin güncel siyaset belirlenimli kaba göndermelerle ve Holywoodvari aksiyon sahneleriyle buluştuğu bu pespaye eserler bir kesimi heyecanlandırmayı başarıyor.

İkincisi, özel olarak seçilmiş izlenimi veren bazı alanlarda kendi belirlenimlerinin dışındaki aktörlere karşı “yerli ve milli” alternatifler oluşturmaya çalışıyorlar. 

“Cumhurbaşkanlığı himayelerinde” düzenlenen bir dizi festival, yarışma vb. etkinlik bu kapsamda değerlendirilebilir. Geçtiğimiz günlerde kurdele kesme merasimiyle açılan Yeditepe Bienali’yle el yükseltmiş görünseler de, stratejinin en zayıf ayağını burası oluşturuyor. İktidarın var olan kültürel organizasyonlara alternatif yaratma hamleleri sıklıkla fiyaskoyla sonuçlanıyor.

Üçüncü ve en şiddetli müdahele biçimi ise kapsayamadıkları, satın alamadıkları, biat ettiremedikleri ya da hizaya sokamadıkları prestijli alanlara/kurumlara karşı doğrudan saldırı politikası gütmeleri. Belirgin bir aşağılık kompleksiyle güdülendiği belli olan bu politikanın en çarpıcı ve güncel örneği Boğaziçi Üniversitesi’ne karşı sistematik saldırı.
Gönüllerindeki rektör adayını seçtiremeyince aylarca beklediler, çözümü rektörlük seçimlerini bütünüyle kaldırıp kayyum rektör atamakta buldular, ardından üniversiteyle ilgisiz çakma bir dernek Erdoğan’ı üniversiteye davet etti. Erdoğan burada “Boğaziçi Üniversitesi bu ülke ve milletin değerlerine yaslanmadığı için uluslararası planda beklendiği yere gelememiştir” tespitini yaptı ve kısa bir süre sonra savaş karşıtı öğrencilerin yaka paça gözaltına alınmasıyla sonuçlanan provokasyon yaşandı.    

Solun kültürel hegemonya alanındaki bu üçlü stratejiyi nasıl karşılayabileceği üzerine bir fikir egzersizi ayrı bir yazının konusu olsun. Şimdilik şöyle bir özet sonuçla yetinelim: Bir, AKP’nin kültürel iktidarsızlığı, “Yeni Türkiye” yolunda önemsiz sayılamayacak bir engel. İki, sol bu konudaki üstünlüğünü gerekirse ifade etmekten kaçınmamalı. Üç, iktidar tarafından kapsanamayan nitelikli entelektüel üretim alanının giderek radikalleşmesi düzen için ciddi bir ideolojik kriz dinamiği, sol içinse önemli bir fırsat oluşturuyor. Dört, farklı muhalefet dinamikleriyle buluşmayı önüne koymayan ve dar bir alan savunmasına yönelik ortalamacı çizgi kaybetmeye mahkum. Ve son olarak, gerçek ve devrimci bir sol kültürel atılım her zamankinden daha acil bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor.

Melih Yeşilbağ




13 Nisan 2018 Cuma

İşte AKP kafası: INTERNET'e ehliyetsiz girilmesin, ehliyeti hükümet versin



Türkiye'de INTERNET'in 25. yılı vesilesiyle ODTÜ’de düzenlenen etkinlikte konuşan AKP'li RTÜK üyesi Taha Yücel "trafikte olduğu gibi internette de ehliyet zorunluluğu" getirilmesini önerdi.


Seçimlerde hile yaptıkları, devletin parasıyla "trol ordusu" yaratıp karşıt görüşte olanlara etmedik hakaret bırakmadıkları yetmedi.. AKP'liler şimdi de "kendilerinden ehliyet almayan" kimselerin INTERNET ortamına hiç girmemesini istiyorlar.


İnternet üzerinden yayın yapan platformları denetleme yetkisi alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) AKP’li üyesi Taha Yücel, internete trafikte olduğu gibi ehliyetle girilmesine yönelik bir öneri yaptı. Yücel'e göre söz konusu ehliyet, vatandaşlara hükümet tarafından verilmeli.

'DETAYLI KONUŞMADIK AMA…'

Yücel, konuşmasında şunları söyledi:

"Detaylı konuşmadık henüz ama bir internet ehliyeti kavramım var. İnternet okuryazarlığı, interaktif eğitimini oluşturmamız lazım. Bundan kastım, basitçe internete bağlanan insanlara, opsiyonel olabilir veya zorunlu olması da düşünülebilir. Nasıl trafiğe çıkarken bir ehliyet aranıyorsa internete bağlanan insanlarda da en azından bir temel internete bağlanma yeterliliği ve ehliyeti aranmalı.

İnsanların vaktini almadan basit bir interaktif eğitimle ama anladığını da görerek, 4-5 aşamalı bir interaktif eğitimle sonuçlandırıp sonra isterse Ulaştırma Bakanlığı'mızın, BTK'nın, ilgili kişi veya kurumların imzasıyla bir ehliyetin, onun cihazına yüklendiği 'internet ehliyetiniz hayırlı olsun, artık internetle ilgili temel bilgilere sahipsiniz' denilmesi, en azından insanların böylece bilinçlenmesi sağlanabilir. Bu 'İnternet Ehliyeti' kavramını da görüşlerinize arz ediyorum.”



10 Nisan 2018 Salı

Dinciler bunu okuyunca iyice kuduracak: Tengricilik de yükselişte!

"İmam hatip liseliler Deizme kayıyor" haberini hazmekte zorlanan dinci-gerici yobazlar, cumhur ittifakları falan öfkeden ve çaresizlikten kudurmuş vaziyetteler. Sağa sola saldırmalarının arkasında bu var.

Onların dinci-gerici yobaz kafalarının asla alamayacağı toplumsal ve tarihi olaylardır bunlar. Bu sefer olayın bir başka boyutunu ortaya koyuyoruz.



Türkiye bir süredir deizmi tartışıyor. Siyasette, eğitimde, ticarette dinsel / İslamî referansların ölçüsüz bir biçimde arttığı ve dinin neredeyse tam bir baskı aracına dönüştüğü bir ortamda kitlelerin bu baskıdan kurtuluş için deizme yöneldiği iddiası her geçen gün güç kazanıyor.

Evet, gerçek şu ki, deist yönelişler dinci baskıya karşı bir çığlık, bir itiraz ve bir var olma mücadelesi olarak yadsınamaz bir biçimde artık gündemimizde…

TÜRKİYE'DE TENGRİCİ YÖNELİŞ VAR

Ama henüz tam anlamıyla görülmeyen, teşhis edilmeyen ve belki de farkında olunmayan bir başka inançsal, toplumsal, kültürel itiraz dalgası daha var. Bu dalga aslında genel manada deist yönelişin bir parçası olmakla birlikte özgün özelliklere sahip bir sosyolojik realite…

Bahsetttiğim realite Tengricilik’tir.

Bazıları abarttığımızı düşünecek ama durum hiç de öyle değil. Kaldı ki yine o bazılarınca deist yöneliş iddiası da bir abartıdan ibaret. Hayır, kesinlikle abartmıyoruz.

Evet, Türkiye’de bir Tengrici yöneliş gerçeği var.

Her gün bir yenisi yapılan camilere rağmen, her gün bir yenisi açılan imam hatip okullarına rağmen, bunca tarikat ve cemaate, bunca dinsel yayına rağmen özellikle gençliğin arasında deist yönelişin özel bir alanı olarak Tengricilik akımı da gitgide güç kazanıyor.

Kelime anlamı itibariyle deizm; Allahçılık, Tanrıcılık / Tengricilik demektir. Tanrı ve Tengri sözü aynı sözcüğün ayrı çağlardaki söyleniş farklılığından başka bir şey olmasa da Tengri sözü daha eski, daha köklü bir bir tutumu yansıtıyor.

TÜRK DEİZMİ OLARAK TENGRİCİLİK

Allahçılık / Tanrıcılık demek olan deizmin bir versiyonu olarak niteleyebileceğimiz Tengricilik akımı, sadece Türkiye’de değil Türkî topluluklar arasında da gençlik düzeyinde inanamayacağınız bir hızla yayılıyor.

Bilindiği üzere Tengri sözü, Kök Türk Yazıtlarında, Divan–ı Lügat’it- Türk’te ve başka pek çok Türkçe kaynakta geçiyor. Allah anlamına gelen bu sözcükten türeme Tengricilik tabiri ise, eski Türk inançlarının güncel bir ifadesi ve hatta güncel bir formu olarak deizme denk düşüyor. Bu bağlamda Tengriciliği bir nevi “Türk Deizmi” olarak adlandırabiliriz.

Eski Türk inançları denildiğinde ilk akla gelen şamanizm, aslında Türklerin milli bir inancı yahut dini değildir. Şamanizm aslında bütün dünyada daha ziyade ilkel kabilelerde etkisi görülen büyü merkezli bir inançtır. Türklere özgü yahut Türklere ait değildir. Evet, şamanizmin Türkler arasında da bir nevi şifacılık, büyücülük, kötü ruhları kovma ritüelleri olarak yayıldığı tarihsel ve hatta güncel bir gerçektir. Zira bugün dahi Orta Asya Türk topluluklarında bu inanç varlığını belli ölçüde sürdürmektedir. Ancak şamanizm yahut kamcılık sistemli bir dinsel yapı olma vasfından çok uzaktır. Üstelik gitgide de etkisini yitirmeye başlamıştır.

Türk tarihi çok dinli, çok mezhepli bir tarihtir. Türkî topluluklar arasında son yüzyılda dahi çeşitli dinsel akımlar ortaya çıkmıştır. Hatta son olarak İslam’ın en katı ve Arapçı dozajı en yüksek versiyonu olan Vahhabiliğin bile bugün etkili olduğu bölgeler vardır. Söz gelimi Özbekistan’ın Fergana bölgesi ve Doğu Türkistan’ın bazı bölgeleri bu noktada dikkat çekmektedir. Buna bir de Fethullahçı Nurculuk hareketini ilave edebiliriz. Fethullahçılık bir terörist örgüt haline dönüşmüş olarak Türk dünyasında bugün hala belli ölçüde etkisini sürdürmektedir. Ancak İslam’la ilgisi olmayan dinsel hareketler de söz konusudur. Altay Türkleri arasında Yüzyılın başında çok etkili olan AK DİN HAREKETİ / AK CANG, bu konuda en önemli örnektir.

BİNLERCE TENGRİCİ GENÇ BULUNUYOR

Türk dünyasında ve Türkiye’de bütün dinlerden, mezhep, cemaat ve tarikatlardan bağımsız olarak, kökü çok derinlerde olmakla birlikte yeni bir inançsal akım olan Tengricilik gerçeği hala kamuoyunun farkında olmadığı bir konudur. Bu farkındalığı meydana getirmek adına Tengriciliğin ne demek olduğunu izah edeceğiz. Ancak öncelikle şunu bilelim ki, bugün özellikle milliyetçi gençlerin bir bölümü arasında Tengricilik, İslamcı ve Osmanlıcı sözde millilik söylemlerine karşı “Türkçü bir karşı çıkış” olarak frekansını yükseltmeye devam etmektedir. Tengricilerin sosyal medyadaki hesapları, sayfaları ve paylaşımlarına gösterilen ilgiden bu hareketin ne denli güçlü bir sosyal tabanının olduğunu anlamak mümkündür. Bahsettiğim sosyal medya hesaplarının ve sayfalarının yüz binlerce üyesi vardır. Ayrıca açıkça ifade edilmese de pek çok milliyetçi dernek, vakıf, siyasi parti ve sosyal platform içerisinde binlerce Tengrici genç bulunuyor.

Bu arada Tengriciliğin, dinsel motiflerle örülü milliyetçiliğe karşı laik milliyetçiliğin bir uzantısı olduğunu belirtmeliyim. Tengriciler milliyetçi hareketler içindeki dinî söylemlere itibar etmezler. Hatta içten içe tepki duyarlar.

Gelelim Tengriciliğin temel ilkeler bağlamında ne demek olduğuna…

DEİZM BİR İNANÇTIR

Bunu iyi anlayabilmek için öncelikle deizmin temel özelliklerini bilmek gerekiyor. Bu nedenle evvelce deizme ilişkin yazdığım yazıda yer alan o 14 maddeyi buraya taşımak istiyorum:

1- Öncelikle ifade edelim ki, deizm kesinlikle bir inançtır. Deizmi bir inançsızlık türü olarak nitelemek gerçeği kabullenemeyen dinci çevrelerin bir mücadele argümanıdır. Deizm bir inanç olduğundan ötürü deistleri de doğal olarak “inançlı” kimseler olarak görmek durumundayız. Dinci çevreler kendileri gibi inanmayan herkesi inançsızlıkla suçladıkları için deistleri de bu şekilde tanımlama yoluna başvuruyorlar. Böylece muhtemel deist adaylarını engelleyebileceklerini sanıyorlar. Oysa bu mümkün değildir.

2- Deizm, felsefî literatürde Türkçeye “yaradancılık” olarak çevrilmektedir. Bu da deizmde bir yaratılma inancının varlığını ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

3- Deizmde temel işlevi yaratmak olan bir Tanrı inancı vardır. Zaten deizm sözü de Latince Tanrı / Allah anlamına gelen Deus sözünden türemedir. Buna Türkçe olarak bir nevi Tanrıcılık / Allahçılık / Tengricilik diyebiliriz.

4- Deizme göre bütün varlıkları var eden / yaratan bir Tanrı vardır. Kişi bu Tanrıyı kendi aklıyla keşfedebilir.

5- Deizmde tek Tanrı inancı vardır. Deizme göre Allah / Tanrı / Tengri birdir.

6- Deizme göre Tanrı / Allah bütün varlıkları var etmiş ve evrenin işleyiş kurallarını belirlemiştir. Evren Tanrı’nın koyduğu işleyiş kuralları çerçevesinde işlemektedir. Tanrı’nın evrene sürekli müdahale etmesi diye bir şey söz konusu değildir. Oysa deizm karşıtı teizmde Allah evrene sürekli müdahale etmektedir. Teizm kategorisinde; Musevilik, Hıristiyanlık, İslam, Hinduizm gibi dinler vardır.

7- Deizme göre din yoktur. Tanrı; peygamber yahut kutsal kitap göndermiş değildir. Tanrı’nın peygamber, kutsal kitap ve din gönderdiğine inanmak akıl dışıdır. Zira insan, zaten Tanrı’nın verdiği akılla neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilir, bilebilir. Bunun için vahye, peygambere, kutsal kitaba, dine gerek yoktur.

8- Deizme göre insan, ahlaki kurallara uymakla yükümlüdür. İnsan yükümlü olduğu ahlaki kuralları aklıyla keşfedebilir.

9- Deizmde ölüm sonrasına ilişkin düşünce net değildir. İyilik ve kötülüğün neden sonuç ilişkisi çerçevesinde sonuçlarını zaten dünya yaşamında herkes görmektedir. Bu nedenle, ölüm sonrası başka bir yaşam ve o yaşamda ödül ve cezanın olacağı şeklindeki düşünce genel olarak reddedilmektedir. Ancak deist olduğu halde ölüm sonrası yeniden dirilişi ve ödül – ceza inancını savunanlar da vardır. Hatta reenkarnasyona inanan deistler de vardır.

10- Deizmde keramet, mucize, cennet, cehennem, cin, melek, büyü, şeytan, sevap, günah, ibadet, kader gibi kavramların yeri yoktur.

11- Deizmde iyi insan olmak esastır. Günah ve sevap yahut haram ve helal değil iyilik ve kötülük vardır. Her insan iyilik yapmak ve iyi insan olmakla yükümlüdür. İyilik yapan, karşılığını iyilik olarak görür.

12- Deizme göre evrim olabilir de olmayabilir de… Deizme göre insan, Allah’ın / Tanrı’nın oluşturduğu kurallar çerçevesinde, daha ilkel canlıların evrimleşmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bir var ediciye / yaratıcıya inanmak, o yaratıcının, insanı aşama geçirmeksizin bir anda yarattığı düşüncesine inanmayı gerekli kılmaz.

13- Deizmde yaratıcıya ilişkin Yüce Varlık, Evrenin Büyük Mimarı, Doğanın Tanrısı gibi nitelemeler yapılır.

14- Tarihte pek çok deist düşünür; filozof, sosyolog, bilim insanı olsa da deizmin bir lideri, kurumsal bir yapısı, merkezi, örgütü yoktur. Deizm insanların bireysel olarak keşfettikleri doğal bir inanıştır. Hatta deizm için mevcut bütün dinleri ve din mefhumunu reddeden akıl ve doğa dini diyebiliriz.

İşte yukarıdaki maddeler düzleminde şimdi, Türk Deizmi dediğimiz Tengriciliği izah edelim:

TÜRKLER ÖZÜNE DÖNMELİ

Tengricilik, İslam’ı bir Emevi Abbasi Arap kültür emperyalizmi olarak gören gençler arasında yayılmaktadır. Bu cümleden olarak Tengriciliğe göre İslam bir Arap dinidir. İslam nedeniyle milli adlarımızı bırakıp Arap adları aldık. Milli yazımızı bırakıp Arap alfabesi kullanmaya başladık. Türkçeye binlerce Arapça kelimenin girmesi ve Türkçenin gelişmesine engel oluşturması da İslam yüzünden olmuştur. İslam, Türkleri ümmet adı altında Araplaştıran Türklük karşıtı ve Türklüğe düşman bir dindir. İşte bu nedenle Türkler özlerine dönmeli ve öncelikle Arap dini olan İslam’ı bırakmalıdır.

Evet, Tengriciler özetle böyle düşünüyor.

O halde Tenriciliği şimdi bir de maddeler halinde açıklayalım:

1- Tengricilik bir din değil inançtır.

2- Tengriciliğe göre evreni / varlıkları, Tengri var etmiştir / yaratmıştır.

3- Deistlerin yaratıcıya, Yüce Varlık, Evrenin Büyük Mimarı, Doğanın Tanrısı demeleri gibi Tengriciler de Tengriye, Yüce Allah anlamına gelmek üzere “Kök Tengri” / “Gök Tanrı” derler. Gök, bildiğimiz manada sadece gökyüzü değil de ulu, yüce gibi anlamlara da gelmektedir.

4- Tengricilere göre, Tengri evreni yaratmakla kalmayıp işleyiş kurallarını da belirlemiş olduğundan sonrasında onun evrene müdahalesi diye bir şey söz konusu değildir.

5- Tengricilere göre, Tengri peygamber, vahiy, kutsal kitap ve din göndermemiştir. Böyle bir şeyi düşünmek akla aykırıdır.

6- Tengricilere göre insan, aklıyla iyiyi ve doğruyu bulabilir. Bir peygambere veya dine gerek yoktur. Dinler akıl dışıdır.

7- Tengricilere göre herkes iyi olmak ve iyilik yapmakla yükümlüdür. Herkes bu dünyada iyiliğinin de kötülüğünün de karşılığını görecektir.

8- Tengricilere göre iyiler öldüklerinde Tengri katına yani uçmak’a giderler.

9- Tengricilere göre kötüler öldüklerinde tamu’ya yani yedi kat yerin dibine giderler.

10- Tengricilikte ibadet yoktur ama doğaya saygı bir nevi ibadet olarak görülür. Bu nedenle, su, denizler, dağlar, ormanlar, tüm bitkiler ve hayvanlar kutsal kabul edilir.

11- Tengricilikte atalar anısına saygı esastır. Bu nedenle insanlara ve insanlığa büyük iyiliği dokunan herkes yaşarken de öldüğünde de saygıyla anılır.

12- Tengricilere göre insanlar Tengri’nin çocuklarıdır. Tengri, çocukları arasından birilerini seçip de onlarla fısıldaşarak konuşmaz. Tengri zaten çocuklarına akıl vermiştir. Akılla ahlak keşfedilir. Akıl inancın da temelidir.

13- Tengricilikte ibadet olmadığı için tapınak / ibadet merkezi de yoktur. Tengriciliğe göre bütün yeryüzü ve doğa kutsaldır.

14- Tengricilikte dinsel lider yoktur. Zira Tengricilik bir din değildir.

TENGRİCİLERDE ATATÜRK SEVGİSİ ÇOK YÜKSEKTİR

Tengriciliğin yayıldığının göstergesi olması bakımından birkaç örnekten daha bahsedebiliriz.

Özellikle gençler arasında Osmanlıcılığa karşı Gök Türkçülük (Gök Türk Devleti Hayranlığı) milliyetçi bir refleks olarak taraftar bulmaktadır. Zira böylesi gençlere göre Osmanlı, yoğun Arap ve Fars kültür unsurları barındıran ve Türk kimliğine zarar vermiş olan bir devlettir.

Tengricilerde Atatürk sevgisi ve hayranlığı inanılmaz derecede yüksektir. Atatürk’ün laiklik ve milliyetçilik prensibi Tengrici gençleri çok etkilemektedir.

Tengrici gençler, kendi aralarında ve pek çok yerde Gök Türk harflerini kullanmayı önemserler. Gök Türk harfleriyle “Türk” yazısının büyük bir salgın gibi her yere yayılması Tengrici bir yönelişin de göstergeleri arasındadır.

İLAHİYAT ÖĞRENCİLERİ ARASINDA BİLE TARAFTARI MEVCUT

Tengrici gençler birbirlerine öz Türkçe adlar takarlar. Ailelerinin verdiği Arapça adlara ilişkin bir üzüntü taşırlar. Hatta bazı Tengrici gençler, Arapça adlarını değiştirmek için mahkemelere bile başvurmaktalar. Bu bağlamda ifade edebilirim ki bizzat tanıdığım kişiler var.

Tengricilik tıpkı genel anlamdaki deist yöneliş gibi imam hatip okullarındaki gençler arasında da ciddi sayıda taraftar buluyor. Tengriciliğin ilahiyat fakültesi öğrencileri arasında bile taraftarları mevcut.

Buna karşın Tengricilerin büyük bir çoğunluğu aşırı dinci baskı nedeniyle hala kendilerini gizleme yolunu tercih etmekteler.

Eski Kültür Bakanlarımızdan, devlet ve siyaset adamı Sayın Namık Kemal Zeybek’in bir süre önce yayınlanan TÜRK İNANCI adlı kitabına gösterilen yoğun ilgi de Tengrici yönelişin göstergelerinden biridir. Sayın Zeybek’in anılan kitapta; Türklerin dini yoktur, inancı vardır, mealinde sözler etmesi de Tengriciliği anlatması bakımından dikkat çekicidir.

Yazımızın sonunda her vesileyle ifade ettiğimiz üzere tekrar belirtelim ki Türkiye’de gerek deizmin gerekse onun Türk versiyonu diyebileceğimiz Tengriciliğin bu denli hızla yayılmasının en büyük nedeni dinciliktir. Dinciliğin siyasal ümmetçilik olarak Türkiye’de yaşamın her alanında egemenlik kurmaya çalışması karşısında, doğal bir refleks olarak gelişen deizmin ve Tengriciliğin dinciliğe karşı ciddi bir alternatif olması, sosyolojik açıdan bakıldığında tez antitez ilişkisinin kaçınılmaz bir sonucudur. Her tez mutlaka antitezini üretir. İslamcılık da antitezini kendi üretmiştir.

Evet, Türkiye’de İslam’ın değil ama İslamcılığın, dinci baskının, Emevi Müslümanlığının antitezi deizm ve Tengriciliktir. Ama üçüncü bir yol daha var ki o da İslam’ın Arapçı, Emevici özelliklerinden arındırılarak Muhammedî bir çizgide modern yaşamın gereklerine uyumlulaştırılması, tecdid edilerek yani güncellenerek yeniden inşa edilmesidir. Bu satırların yazarı üçüncü yolda ısrarcıdır.

Görelim mevla neyler, neylerse güzel eyler…

Cemil Kılıç

9 Nisan 2018 Pazartesi

Tuzlayalım da kokma: Mustafa Keser de kendini nimetten saymaya başladı

Adnan Hoca adlı seks tarikatı kurucusu sapık dinciye yağ çekmekten geri kalmayan Mustafa Keser, bir zamanlar "komedi unsuru" olarak edindiği değerini "ciddi bir şeyler" zannediyor olmalı. Yoksa bir insan niye bu kadar saçmalasın?

[Haber görseli]

Keser, TRT Müzik'te sunduğu “Ustadan İstekler” adlı programda isim vermeden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözlerine tepki göstererek “İnsanlar biraz laflarına ve üsluplarına dikkat etmeli. Daha usluplu söylese biraz daha anlayışla karşılayabilirdik. Karşılamasak bile en azında ‘Delidir, ne söylerse yeridir' der, gelip geçerdik. Onun için lütfen, eleştirilerimizi daha münasip bir lisan ile yaparsak en azından makul karşılama gibi bir durum içinde olurduk. Partisi ne olursa olsun, o arkadaşları da kınıyorum. Kimden gelirse gelsin ben aynı tepkiyi gösteririm.” dedi.

"Hayır yani, SEN KİMSİN mustafa keser? Kendini ne sanıyorsun önemsiz herif? Sen git acısız arabesk söyle. Git maymunluk yapmaya devam et.." diyeceğiz.. Bir gülme geliyor. Bu kişiyi ciddiye almanın imkanı yok ki..

[Haber görseli]

Behey gafil mustafa, sen değil misin adnan hoca denen psikopat sapığın arkasını yalayan?


Kılıçdaroğlu'nun CHP Grup Toplantısı'nda Hatay sınırına giden ünlülere yönelik yaptığı “Bu rezil adamlar ve onları oraya götüren adam, sen eğer yüreğin yetiyorsa bir Afrin şehidinin evinin bulunduğu sokaktan geç, bir de Yaylalar şiirini söyle” sözlerine Mustafa Keser, “Ben o ‘şehit kapısına gidip de türkü söylesinler' diyen arkadaşlara meydan da okuyorum. Şehidin evini kendileri tespit etsin. Sazımı alıp gideceğim ve asker türküleri okuyacağım. Eğer tepki alırsam hepsi benim yüzüme tükürsün, almazsam ben hepsinin yüzüne tüküreceğim” ifadelerini kullandı.

Yahu mustafa keser.. sen zurnanın deliği bile değilsin, sus otur!

Bu olaylar senin aklını çok aşar!

Ne olmuştu?

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda bazı sanatçıların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte gerçekleştirdiği karakol ziyaretini eleştirerek "Ne namus kaldı, ne şeref kaldı. Sanatçı denen vatandaş, onun yanında ne işin var? Afrin'de 52 şehidimiz var, yüzlerce yaralımız var. 52 şehidimizin daha kanı kurumadı. Toplanmışlar bir grup, güruh, davul, zurna, klarnet şarkılar türküler... Bir ülkenin değeri vardır. Bırakın şehidi, bulunduğunuz apartmanda eğer bir kişi hayatını kaybetmişse televizyonu bile açmazsınız, gürültü bile yapmazsınız. Komşunun acı günüdür, evde yemek yapar götürürsünüz, onlara bir hafta 10 gün her türlü hizmeti verirsiniz. Ben merak ediyorum, bu rezil adamlar ve onları oraya götüren adam, sen, sen, evet sen, eğer yüreğin yetiyorsa bir Afrin şehidinin evinin bulunduğu sokaktan geç, yaylalar türküsünü söyle bakalım, gücün yetiyorsa...'' diye konuşmuştu.

Osmanlının pornoculuğu piyasaya düştü!

Bizdeki Osmanlı sevicilerinin kulakları çınlıyordur mutlaka! Osmanlı saraylarındaki cinsel rezaletlerin, sapıklıklıkların resimli kitabı İngiltere'de müzayedeye çıkıyor. Parayı bastıran, Osmanlının sapıklıklarını birinci elden okuyacak, görecek..

Şimdi tabii Türkiye'deki dinci-yobaz Osmanlı sevici tipler "Yalandır-iftiradır.. Aslı yoktur.." diye höykürmeye başlamıştır. Onlara "Hele sakin olun tosunlar.. Dünya sizin cibilliyetinizi zaten biliyordu. Şimdi aleme ilan ediyorlar sadece" diyoruz.

İşte o haber:





Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma el yazması bir erotik kitap, bu ayın sonunda Londra'nın ünlü Sotheby's müzayede evinde açık artırmaya çıkıyor


Tuhfet ül-Mülk adlı 200 yıllık resimli el yazması kitabının 350 bin sterline kadar (yaklaşık 2 milyon Türk Lirası) alıcı bulması bekleniyor.
Sotheby's müzayede evinin internet sitesinde, "Gençliğini Hatırlayan bir Şeyh" başlığıyla özetlenen el yazmalarının yüksek kalitesi nedeniyle, soylu biri tarafından yaptırıldığı ve muhtemelen bu kişinin de kitaptaki minyatürlerde yer aldığı kaydediliyor.
İSMİ BİR SIR
BBC Türkçe'nin, açık artırma ile ilgili olarak İngiliz Times gazetesinde yer alan Lucy Bannerman imzalı haberden aktardığına göre, "İsmi bir sır. Kıyafetleri, üzerinde olduğu zamanlar, Osmanlı sarayında önemli biri olduğu izlenimini veriyor. Seks yaşamını konu edinen seçkin el kılavuzuna bakıldığında, gerçekten de gençlik yıllarını keyifli geçirdiği anlaşılıyor" deniyor.
Haberde kitabın dünyadaki en açık seçik erotik sahnelere yer veren el yazmalarından biri kabul edildiği ve büyük ihtimalle İslam dünyasının sanat eserlerine dair açık artırmanın yıldızı olacağı belirtiliyor.
Kitaptaki minyatürlerde hem heteroseksüel hem de homoseksüel cinsel ilişkilerin resmedildiği belirtiliyor.
Sotheby's müzayede evinin internet sitesinde, kitaptaki minyatürlerden birinde iki kadının cinsel ilişkiye girerken görüldüğü, o dönemde lezbiyen ilişkilere dair minyatürlerin oldukça nadir olduğu belirtiliyor.
Kitapta 1779, 1799-80 ve 1817 tarihlerinin geçtiği belirtiliyor.
Sotheby's müzayede evinin Orta Doğu uzmanı Chiara de Nicolais, "Bu en üst düzey kalitede erotik illüstrasyon" diyor.
"Bir Osmanlı çapkınının uzun yaşamını temsil ediyor. Kim olduğunu bulamadık, ancak padişahın sarayında katı bir giyim kuralı vardı. Her kim idiyse, kesinlikle sarayda etkili biriydi ve çok ama çok zengindi. Sarığı, padişahın yakın çevresinden biri olduğu izlenimini uyandırıyor" diyor.
OSMANLI DÖNEMİNDE EROTİK EDEBİYAT...
Times gazetesinin haberinde, aynı kişinin 85 farklı minyatürde yer aldığı, aynı beyaz kumaşla çevrili lacivert sarığı taktığı ve hem kadın hem de erkeklerle cinsel ilişki içinde görüldüğü belirtiliyor.
Nicolais, bu kişinin yaşının ilerleyişinin kitapta görüldüğünü de kaydediyor.
33 santimetreye 22 santimetre ölçülerinde olan 209 sayfalık el yazmasının 250 bin ile 350 bin sterline alıcı bulması bekleniyor.
Müzayede evinin internet sitesinde, el yazmasında hem parşömen hem de kağıt kullanıldığı, bunun o zamana göre oldukça nadir ve pahalı olduğu belirtiliyor.
İnternet sitesinde, Osmanlı döneminde erotik edebiyatın popüler olduğu ve erotik el kılavuzlarının 16'ıncı yüzyıldan itibaren yaygınlaştıkları kaydediliyor. Bu tür el kılavuzlarının özellikle Arapça ve Frasça'dan çevrildikleri, birden fazla kişi tarafından yazıldıkları kaydediliyor.
Kitabın kimler tarafından okunduğu bilinmiyor, ancak habere göre Nicolais kamuyla paylaşılmak yerine arkadaşlar arasında dolaştırıldığını düşünüyor.
Eser, Londra'daki Sotheby's müzayede evinde 25 Nisan'da açık artırmaya çıkacak.


6 Nisan 2018 Cuma

Ha gayret: İmam hatipliler şimdi de Hıristiyan olma yolunda

Dinciler öfkeden ve yaşadıkları hüsrandan dolayı kudururken, İmam hatiplilerin deizme kayması Hıristiyan misyonerlerin iştahını kabartmışa benziyor.

2018 Nisan itibarıyla Google reklamları üzerinden "Nasıl Hıristiyan Olunur" propagandası yapılırken, imam hatiplilerin Hıristiyanlığa ne kadar meyledeceğini önümüzdeki günler gösterecek.


Dinciler panikte: "İmam hatipliler deizme kayılıyorsa bunu gizleyin!"



Yobazlarda sapıklık - sübyancılık bitmiyor!

Dinciler panikte: "İmam hatipliler deizme kayılıyorsa bunu gizleyin!"




Madem deizme kayıyoruz neden bunu duyuruyorsun



Dinci genel yayın yönetmeni Erem Şentürk, imam hatipli öğrencilerin deizm kaymasının haber yapılmasından rahatsız oldu


Dinci Diriliş Postası genel yayın yönetmeni Erem Şentürk, imam hatipli öğrencilerin deizme kaydığının haber yapılmasına tepki gösterdi.  Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün çalıştayında, imam hatip öğrencilerinin dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı sonucuna ulaşılmıştı.
Bu ve benzer durumları duyuranları / haber yapanları eleştiren Erem Şentürk,“Madem böyle bir araştırma yaptınız, madem böyle bir tespitiniz var, niye reklam ediyorsunuz fenalığı...” ifadelerini kullandı.
Erem Şentürk yazısına şöyle devam etti:
“3 gündür internette en çok aranan kelime sizin köpürttüğünüz “deist” kelimesi. Yeni bir şey mi keşfettiniz sanki. Binlerce yıllık bir dert bu. Tarihin her döneminde en çok gençlerin arasında yayılır. Zannedersin “Bu yayılıyor” diye anlatılan zıkkımın bir derneği var, dernek açıklama yapmış “Bu sene bu kadar yeni üye kazandık” diye. Şenlik de organize etseydiniz bari tam olsaydı. Gençliğin çoğunluğu amelsiz; evet, haramdan sakınma konusunda tedbirsiz; evet… Sen bunlara çare, bunlara tedbir yazacağın yerde, zaten amelsiz olan gençliğe niye kimlik tanımlıyorsun? Niye onlara gruplaşabileceği bir şeytani aidiyeti öğretiyorsun, niye bunu yayıyorsun, niye bunun reklamını yapıyorsun, niye bu şeytanlığın meşrulaşması için fırsat olsun diye tartışmaya muhatap ediyorsun? Tespit mi yaptın; mübarek olsun. Tespitin çarelerini yayınla o zaman. Çare bilmiyorsan sus...
Zehirli bağımlılık maddelerinin adlarını yazarak haber yapmanın o zehirlerin reklamı olduğuna ikna edene kadar dilimizde tüy bitti; şimdi bir de sizinle mi uğraşsın ümmet?
Neye sebep olduğunuza bir bakın etrafınıza:
1- Köşe yazarı madrabazlar, söylediğinizi zıkkımı aldılar ellerine politik istismar konusu yaptılar; üzerinde tepiniyorlar.
2- Söylediğiniz zıkkımdan habersiz gençler, kendilerini tanımlayabilecek bir aidiyet buldular.
3- TV kanalları söylediğiniz zıkkımın uzmanlarını türettiler; tartışma programlarında propaganda yapıyorlar.
Kimse kusura bakmasın; ama bu yaptığınız şeyin adı tam olarak fesattır.”

* * * * *


Dinciler öfkeden ve yaşadıkları hüsrandan dolayı kudururken, İmam hatiplilerin deizme kayması Hıristiyan misyonerlerin iştahını kabartmışa benziyor. 

2018 Nisan itibarıyla Google reklamları üzerinden "Nasıl Hıristiyan Olunur" propagandası yapılırken, imam hatiplilerin Hıristiyanlığa ne kadar meyledeceğini önümüzdeki günler gösterecek. 

Damadına Aşık Olan Kayınpeder Yuva Yıktı

Son 16 yıldır çok karanlık bir dönemden geçmekte olan Türkiye'de ahlak ve namus gibi kavramlar süratle yok olurken, Türkiye'de yaşayanların artık nasıl ruh hastası olduğunu gösteren örnekler saymakla bitmiyor!

En son olarak "damadına aşık olan kayınpeder yuva yıktı" başlığıyla medya düşen haber, dinci-yobaz iktidarında Türkiye'nin ne adar "sapıklaştığını" bir kere daha gözler önüne serdi!

Kayınpeder damadına aşık oldu, boşanma davasında mesajlar ortaya döküldü


Kayınpeder, damadına tutuldu. Aşk mesajlarıyla deliler gibi aşkını dile getirdi. Ancak sevgisine karşılık bulamadı. Damadını kızdırmak ve öç almak için 3 yaşındaki torununu bile oyunlarına alet etti. Şikayet üzerine kayınpeder hakkında damadına ve torununa karşı “çocuğun cinsel istismarı ve cinsel taciz” suçlarından dava açıldı. Dava dosyasına kayınpederinin damadına attığı “Seni sevdim be tosunum. Sevdim... İnsan hayatta bir kere sever, ikincisi olmaz. Sevdim seni ben deliler gibi hala da seviyorum tosunum...” gibi çok sayıda aşk mesajı da girdi.
 
[Haber görseli]M.K ile E.K., 2012 yılında evlendi ve bu evlendikten bir yıl sonra da bir kız çocukları oldu. Ancak kısa sürede çift arasında geçimsizlik baş göstermeye başladı. İddiaya göre kayınpeder Yaşar I. tam da bu dönem damadı E.K'ye karşı duygusal ilgi duymaya başladı. Zamanla bu ilgi aşka dönüştü.
İlişkiye girdiği kaynanasının kardeşini öldürdü... 'Annem çok mutluydu'
 BABALARININ DUYGULARI EVLİLİKLERİNİ SARSMAYA BAŞLADI
Sözcü'de yer alan habere göre, kayınpederinin damadına karşı bu yaklaşımından dolayı karı-koca olan M.K. ile E.K.'nin evliliği de sarsılmaya başladı. Evde sık sık yaşanan tartışmalar yüzünden M.K. çocuğunu da alarak, kocasının aşkının yani babasının evine gitmek zorunda kaldı. Bir süre sonra ayrı yaşamaya başlayan çift boşanma kararı aldı.
[Haber görseli]
Kayınpederinin aşk mesajlarından bıkan damat soluğu savcılıkta aldı.
BOŞANMA AREFESİNDE KAYINPEDER AŞKINI DİLLENDİRMEYE BAŞLADI
Henüz boşanma davası açılmadan önce kayınpeder Yaşar I. 2016 yılının Ağustos ayından Eylül ayına kadar damadına duygusal anlamda ilgi duyduğunu, kendisini deliler gibi sevdiğine ilişkin telefon mesajları gönderdi.
“BEN SANA ASLA İHANET ETMEDİM”
 Damadında karşılık bulamayan kayınpeder “Sana hakkımı helal etmiyorum, ömrün boyunca sevgiye muhtaç yaşa, karşılık göremese de sevgimin yerini birileri alır. Allah şahit ben 24 Şubat 2012'den bu güne kadar asla sana ihanet etmedim” mesajını attı.
 İNTİKAM İÇİN TORUNUNU KULLANDI!
 Boşanma davası açıldıktan sonra da M.K. 3 yaşındaki kızıyla babası Yaşar I.'nın evine taşındı. Aşkına karşılık bulamayan çılgın kayınpeder Yaşar I., damadını kızdırmak ve öç almak için sergilediği iğrenç oyuna torununu da alet etti. Yatakta yarı çıplak torunuyla çektiği fotoğrafları sosyal medya üzerinden damadı E.K.'ye yolladı. Bunun üzerine damat fotoğraflarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulundu.
 Avukat aracılığı ile savcılığa verilen dilekçede şu ifadeler yer aldı “Müvekkilim ve eşinin 3 yaşında bir kız çocukları vardır. Müvekkilim sürekli evden kaçan, eşinin, çocuğu da alıp kendi ailesinin yanına götürmesine ve orada kalmasına her ne kadar karşı koymaya çalışsa da engel olamamış, bu süreçte kendisi de darp edilmiş ve bir çok kez de haksızlığa uğramıştır. Şüpheli kayınpederin cinsel eğilimi belli olmamakla birlikte müvekkilime yani damadına karşı cinsel ve duygusal bir ilgi duymaktadır. Zaten boşanma davasının temelindeki konu da şüpheli kayınpederin müvekkile karış bir duygusal ilgi duyması, sürekli cinsel anlamda taciz etmesi ve boşanma davasının davalısı M.K.,nin de bu durumu bilmesine karşılık eşinin destekçisi olmayıp, kendi babası Y.I'nın yanında yer almıştır.”
 Dilekçenin devamında kayınpederin damadına karşı giriştiği öç alma oyuna torunun nasıl alet ettiği ise şu şekilde dile getirildi; “Şüphelinin, çocuğuna karşı olan ahlaksız ve vücut bütünlüğünü ihlal eder nitelikte ve müvekkilimi kışkırtmak amaçlı olarak çocuğu ile çıplak halde fotoğraf çekilmesi, küçük çocuğun dudağından öpmesi ve üstelik bu anda 3 kişinin de fotoğraf çekerken yanlarında olması… Küçük çocuğun cinsel istismarı şüphesini tarafımızda doğurmaktadır”
 “18 YILA KADAR HAPSİ İSTENDİ”
 Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın ardından kayınpeder Yaşar I. hakkında toruna karşı cinsel istismar, torununa karşı da “Çocuğun cinsel istismarı” suçlarından 18 yıla kadar hapis istemiyle ağır ceza mahkemesinde dava açıldı.
 “BENİ VE KIZIMI AĞIR İTHAMLA SUÇLAMIŞTIR”
 Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen sanık kayınbaba Yaşar I. “Ben 50 yaşındayım. Benim torunumdur. 5 çocuğum vardır. Ayrıca 5 tane de torunum bulunmaktadır. Suçlamayı hiçbir şekilde kabul etmiyorum. Huzurdaki E. K.'nin kızımla aralarında boşanma davası vardır. Beni ve kızımı ağır ithamlarla suçlamıştır. Ayrıca beni eşcinsellikle itham etmiştir. Kızım da kendisini bu şekilde itham etmiş ve kızım daha sonra bana sığınmıştır. Boşanma davası açıldıktan 4 ay sonra böyle bir suçlama yapıldı. Suçlamayı kabul etmiyorum. Benim facebook'um o zaman hacklenmişti. Ayrıca android telefon kullanmıyordum.” diyerek suçlamaları kabul etmedi.
 “KIZIMIN VELAYETİNİ ALABİLMEK İÇİN BABAMA BÖYLE BİR SUÇ ATTI”
 Müşteki olarak davada yer alan küçük kızın annesi, babası hakkındaki suçlamaları reddederek; “Sanık benim babamdır. Katılan E.K'de benim eski eşimdir. Halen boşanma davamız da devam ediyor. Kızımın velayetini alabilmek için babama böyle bir suç atmış kesinlikle bunu kabul etmiyorum. Ayrıca kızıma da herhangi bir istismarı yoktur. Benim babamdan şikayetim yoktur. Babama iftira attığı için eşimden şikayetçiyim. Benim kızıma bir şey olsa bütün sorumluluğu bendedir. Kesinlikle böyle bir olay olmamıştır . Ben onun annesiyim öyle bir şey olsa çocuğumu korurum.” dedi.
 ‘'HATIRA OLSUN DİYEREK FOTOĞRAFINI ÇEKTİ''
 Mahkeme tarafından şikayete konu fotoğraflar kendisine gösterilen anne M.K., fotoğraflara şu şekilde açıklama getirdi; “2015 yılında bu fotoğrafları kendisi çekti. Babamın dalağı yoktur. Bu nedenle rahatsızlandı. Yatak odasında yatıyordu. Vücudunda yaralar çıkmıştı. Ben annemlerle kahvaltı hazırlıyordum. Hatıra olsun diyerek fotoğrafını çekmiştir. Olay bu şekilde olmuştur.”

[Haber görseli]
E.M. eski kocasının iddialarını yalanladı.
“ EŞİM BABASININ ATTIĞI AŞK MESAJLARINI SİLDİ”
 Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada damat E.M. beş yıldır evli olduklarını ve evlilikleri sırasında tartışmanın genelde eşinin babasının aralarını bozması yüzünden çıktığını belirterek şunları söyledi, ‘' Eşimin babası farklı telefonlardan arayarak sürekli kızına ‘Kocan seni başka erkeklerle aldatıyor’ diyerek eşcinsel olduğumu ima ediyordu. Ben eşime ‘Savcılığa gidelim telefonda mesaj kayıtları var’ dedim. Ancak eşim telefondaki mesajları sildi. İş yerinde de aynı söylentiyi yayarak beni rezil ettiler. Birkez yine eşimle bu durumlar yüzünden tartıştık kayınbabam yine ‘Seni seviyorum sizi ayıracağım , kızıma herşeyi yazacağım' şeklinde mesajlar attı. Bu mesajları ve cinsel tacizleri karakola giderek şikayetçi olmak istedim ama eşim şikayetçi olmadı. Eşim yanımda olursa başaracağıma inandım. Aileme bile anlatamadım söylediğim zamanda eşim bütün mesajları silmişti.Eşimin babasının beyanları doğru değildir. Mesajları kendisi atıyordu.”
 TORUNUNA CİNSEL TACİZDEN BERAAT ETTİ AŞK MESAJLARI İSE ZAMANAŞIMINA TAKILDI
 Bakırköy 8.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada sanık kayınpeder, küçücük çocuğa cinsel istismar suçundan delil yetersizliğinden beraat ettirirken, damat E.K.'ye karşı işlenen cinsel taciz suçunun da 6 aylık şikayet süresi geçirildiği gerekçesiyle düşürülmesine hükmetti.
 İŞTE O AŞK MESAJLARI
 Kayınpeder Y.I.'nın damadı E.K'ye sosyal medya üzerinden attığı iddia edilen mesajlar;
 “Sevdim be tosunum”
 “Sevdim… İnsan hayatta bir kere sever, ikincisi olmaz. Sevdim seni ben deliler gibi hala da seviyorum.”
 “Bilmiyorum sana ben kavuşur muyum sevda.”
 “Kendine iyi bak içinde sevgi olmayınca zorlamanın bir anlamı olmuyor. Benim sevmem sadece bu sevgiyi ayakta tutmaya yetmez. Telefonu açtığındaki ses tonu bana karşı içinde hiçbir şey olmadığı gibiydi. Rahatsızlık verdim benimki aptallıktı. HOŞCAKAL.”
 “Doğum günün kutlu olsun sen sevmesen de ben seviyorum seni”
 “Yaşatacak da sensin şimdi bitirecek de sensin. Sen ne hatalar yaptın bir düşün. Ama şunu unutma inan veya inanma 24 Şubat 2012'den bu güne kadar asla sana ihanet etmedim. Sevdim be tosunum.”
 “Tek bir cevap paşam valla ne kırılırım ne de kızarım, sadece suçu kendimde bulurum. Bitir bu acıyı öyle ya da böyle.”
 “Sevgi görmüş olsan onun bunun kucağında gezmezsin. Allaha havale ettim bir gün o kadar pişman olacaksın ki istesen de yanında olmayacağım. Bugünkü tarihi unutma bendeki sevgiyi bitirdiğin tarih bu tarih.”