24 Haziran 2019 Pazartesi

Hep Aynı Filmi mi İzleyeceğiz?

AKP'nin İstanbul'da aldığı tarihi yenilgiden sonra "Hep aynı filmi izleyecek değiliz ya?" sesleri alaycı bir şekilde yükselirken, Luc Besson'un Anna filmi de "Yine mi aynı hikaye?" diye sorduruyor.


Bu kaçıncı Nikita? Luc Besson’un bu hafta gösterime giren yeni filmi "Anna" yönetmenin bildik temalarının cilalı ama ruhsuz bir tekrarından öteye gidemiyor. Sanki akepe İstanbul il teşkilatı değiştirilse, akepenin pislik olduğu gerçeği değişecekmiş gibi...

Nedense Luc Besson yıllardır aynı filmi çekiyormuş gibi bir his var içimizde. Sanırsınız "Ben değiştim" diyten tayyip erdoğan misali.. Oysa önümüze koyduğu hep aynı kokuşmuş menü...

Luc Besson da tıpkı tayyip gibi... Yapacağı bütün numaraları yıllar önce yaptı, o zamandan beri dişe dokunur bir işe imza atamamış ama şiddet ve göz boyamaya dayalı senaryolarla bizi oyalıyor.

Aksiyon sosu bol bir casusluk hikâyesi olan “Anna” 80’li yılların ikinci yarısı ile 90’ların başını kapsayan 5 yıllık bir zaman dilimi içerisinde Moskova-Paris hattı üzerinde geçiyor. İleri geri zaman atlamalarıyla seyircinin başını döndürmeyi hedefleyen ve sonlarda yer alacak sürprizleri örtbas edebilmek uğruna senaryonun önemli bir kısmını tekrarlar yüzünden feda eden Besson filme de adını veren Anna karakterinde tanınmamış bir oyuncuyu tercih etmiş. Geçmişte bu konuda oynadığı kumarlarda başarıya ulaştığını düşünsek de (Bkz. “Leon”daki Natalie Portman) kendisi de bir model olan Rus Sasha Luss’un (ki ilk oyunculuk deneyimini de 2017’de yine bir Besson filmi olan “Valerian and the City of a Thousand Planets”de yaşamış) oyunculuk kariyerinin pek verimli olacağını sanmıyoruz.

O tarihlerde cep telefonu ve USB bellek mi vardı? Kimi kandırıyorsun ya?

Besson’un konu itibarıyla “Nikita”yı fazlasıyla anıştırmasının yanı sıra bir sahnedeki diyalogların neredeyse bire bir “Leon”dan apartılarak filme yedirilmiş olması da (dikkatli izleyiciler “Leon”da Gary Oldman’ın ağzından çıkan cümlelerin neredeyse bire bir bu filmde de kullanıldığını hatırlayacaktır) yönetmenin tembelliğine mi verilmeli, acizliğine mi?

Öte yandan filmde karakterlerin kullandıkları bazı cihazların (cep telefonu, USB flash bellek vb.) filmin geçtiği yıllarda henüz kullanılmadığını Luc Besson bilmez mi? Akepe'nin yüzsüz yöneticileri gibi, bizi aptal mı sanıyor Luc Bessson?

Kimi sahneleriyle “John Wick”i anıştırsa da onun seviyesine çıkamayan ve hatta “Atomic Blonde” ve “Lucy” gibi filmleri bile aşamayan “Anna” ne yazık ki Luc Besson filmografisinde alt sıralarda kendine yer buluyor.

Paranız ve vaktiniz çoksa gidin bu film için para ödeyin!

Aklınız yoksa, tıpkı akepeliler gibi, herşey normalmiş gibi yaşamaya devam edebilirsiniz.. Aslında sonunuzun geldiğini farketmeden...