13 Şubat 2017 Pazartesi

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sihirbazı: HARRY HOUDINI



Ölümünün üzerinden 90 yıldan fazla zaman geçti ama bu isim hala bir efsane. Sihirbazlık sanatına yepyeni bir boyut getiren Houdini, ruh çağırma ve ölüm ötesi yaşam gibi konularla da ilgilenmişti.




24 Mart 1874’te Macaristan’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Erik Weisz henüz dört yaşındayken ailesiyle birlikte Amerika’ya göçtü. Amerika’ya giriş belgelerinde adı Ehrich Weiss olarak kaydedilen bu çocuk sihir dünyasını sonsuza kadar değiştirecekti.

Yedi yaşında geldiği New York’ta çeşitli işlerde çalışmaya başlayan küçük Weiss atletik bir vücut yapısına sahipti. 10 yaşına geldiğinde ilk defa bir trapezci olarak halk karşısına çıktı. O sırada kendisni “Havanın prensi Ehrich” olarak tanıtıyordu.

Profesyonel sihirbaz olduğunda ise Harry Houdini adını kullanmaya başladı. (Harry adı, Ehrich yerine arkadaşlarının ona sıklıkla seslendiği isimdi. Houdini adı ise hayranı olduğu Fransız sihirbaz Jean Eugène Robert-Houdin’den geliyordu)

SİHİRBAZLIK KARİYERİ

Houdini önceleri ufak müzelerde ve sokak show’larında gösteri yapıyordu. Hatta bir keresinde sirkte görev almıştı.
Başlangıçta asıl ilgisi iskambil kartlarıyla yapılan numaralara yönelikti. Sonradan ‘kaçış’ sanatlarıyla ilgilenmeye başladı.
Kaçış sanatı (escapalogy) zincir, kilit ve kelepçe gibi malzemelerle kilitlenip bağlanan birinin bunlardan kurtulması anlamına gelmektedir.

Harry Houdini’nin büyük çıkışı 1899’da menajer Martin Beck ile tanışmasının ardından geldi. Böylece Houdini önce bir vodvil sirkiyle Amerika’da sonra da Avrupa’da turneye çıkmaya başladı. “Kelepçenin Kralı” olarak tanındığı Avrupa’da büyük sükse yaptı. İngiltere, İskoçaya, Hollanda, Almanya, Fransa hatta Rusya’da gösteriler yaptı.

Turnelerden sonra 1904’te Amerika’ya döndüğünde artık zengin bir adamdı. New York’ta kendine bir malikane satın aldı (bu bina hala ayaktadır) ve orada yaşamaya başladı.

RUHLAR VE SIRLAR DÜNYASI

1910’ların sonlarından itibaren bir takım film çalışmaları da yapan Houdini artık dünyaca tanınan bir show yıldızıydı. Yaptığı ‘kurtulma’ numaralarından bazılarının sırrını daha sonra açıklamış ama bazıları konusunda şüpheler halen devam etmektedir.

Çok sevdiği annesi Cecilia’nın ölümünden sonra 1920’lerde Houdini dikkatini medyumlara yöneltti. Daha önce pek çok akademisyen ve bilim adamını kandırabilmiş ‘sahte’ medyumların foyalarını meydana çıkarmaya başladı.

Üyesi olduğu ‘Amerikan Bilimsel Komitesi’ gerçekten doğaüstü bir yetenek sergileyebilecek birine büyük ödül vaat etti. Ancak bu ödülü hiç kimse kazanamadı çünkü Houdini her seferinde sahtekarların numaralarını açığa çıkarıyordu.

Hayalet avcısı olarak ünü yayıldıkça Houdini yanına bir gazeteci bir de polis alarak kimliğini gizlemek suretiyle ruh çağırma seanslarına katılıyor ve kerameti kendinden menkul medyumları yakalatıyordu. Bunlar arasında en ünlüsü Boston’lu medyum Mina Crandon’dır.

Ruhlar Arasında Bir Sihirbaz adlı kitabında medyumların numaralarını nasıl açığa çıkardığını detaylı şekilde anlatmıştır.
Houdini aynı zamanda bir fotoğrafçının aynalar yardımıyla nasıl sahte bir ‘ruh fotoğrafı’ çekebileceğini de gösterdi.

İnsan kendini düşünmekten alamıyor: 21.Yüzyıl’da Internet gibi bir icat sayesinde (ve bilgi çağı teknolojilerinin bu kadar gelişmiş olmasına RAĞMEN) hala hayalet ve ruhlarla ilgili fotoğrafların ortalıkta dolaşacağını ve medyumların bu kadar popüler ve saygın olacağını bilseydi Houdini nasıl bir taktik izlerdi acaba?

Ancak bu aktiviteleri yüzünden dostu (Sherlock Holmes karakterinin yaratıcısı ünlü İngiliz) Sir Arthur Conan Doyle ile dostlukları bozuldu. Conan Doyle ruhlara inanan biriydi ve 1931’de (Houdini’nin ölümünden sonra) yayınladığı ‘Bilinmezliğin Sınırı’ (The Edge of The Unknown) kitabında Houdini’inin aslında doğaüstü yeteneklere sahip olduğunu; sihirbazlık numaraları ve sahtem medyumları açığa çıkarırken bu yeteneklerinden yararlandığını iddia etti.

HOUDİNİ’NİN ÖLÜMÜ

Houdini’nin ölümü apandisitinden geldi. 24 Ekim 1926’da Detroit’teki Garrick Tiyatrosu’nda sahneye çıkarken 40 derece ateşi vardı. Kendisine akut apandisit teşhisi konulmasına rağmen sahneye çıkmaktan çekinmemişti oysa bu son defa sahneye çıkışı olacaktı.

Daha sonra Detroit’teki Grace Hospital’e kaldırıldı. Hastanenin 401 numaralı odasında 31 Ekim 1926 tarihinde 52 yaşındayken öldü. Ölüm saati gece 01:26 idi ve ertesi sabah Amerika Cadılar Bayramı’na uyanacaktı.

Cenazesi 4 Kasım 1926’da Queens’teki Machpelah mezarlığında defnedildi. Amerikan Sihirbazlar Derneği halen onun ölüm yıldönümlerinde mezarı başında anma töreni yapmaktadır.

Houdini’nin çok sevdiği eşi Bess 1943’te öldü. Ancak Yahudi olmadığı için cenazesinin Machpelah mezarlığına gömülmesine izin verilmedi.

HOUDINI’NİN ŞİFRESİ

Kendi ölümünden sonra bir takım medyumların “Houdini’inin ruhuyla bağlantıya geçmek” gibi bir iddiayla ortaya çıkabileceğinden endişe eden Houdini, Sir Conan Doyle’un kendisine yazmış olduğu bir mektuptan rasgele 10 sözcük seçti ve “Ruhumu çağırdığını söyleyen kişiden bu 10 kelimeyi söylemesini isteyin” diyen bir mektubu vasiyetine ekledi.

Gerçekten de ölümünden sonra çok sayıda medyum Houdini’nin ruhuyla temasa geçtiğini iddia edecekti. Ancak bu iddiaların hepsi fos çıktı.

Houdini’nin eşi Bess, Houdini’nin ölümünden sonra 10 yıl boyunca her Cadılar Bayramı’nda (ki Houdini’nin ölüm yıldönümüydü) ruh çağırma seansları düzenleyerek kocasının ruhuyla temasa geçmeyi denedi.

Yandaki resimde Houdini, çok sevdiği eşi Bess ile birlikte görülüyor.

1936’daki son demesinden sonra artık bu seanslardan vazgeçti. “10 yıl herhangi bir erkeği beklemek için yeterince uzun bir zaman” diyen Bess 1943’teki ölümüne kadar Houdini’nin resmi önünde hep yanan bir mum bulundurdu.

Houdini’yle temas etmek amacıyla hala dünyanın çeşitli yerlerinde ruh çağırma seansları düzenlenmeye devam ediyor.