29 Temmuz 2018 Pazar

Eyy Fenerbahçe ruhu, geldiysen üç kere şeyttir!

Biraz uzunca bir yazı.. Bakalım sonuna kadar okuyup anlayacak kadar zeka ve akıl sahibi kaç kişi var?


Zaman zaman futbol takımı taraftarlarını sorgularım:
- Fenerbahçe nedir?
- ?
- Fenerbahçe oyuncular mıdır?
- Evet tabii.
- Bildiğim kadarıya oyuncular sürekli takım değiştirir, bir takımdan diğerine transfer olurlar; öyle değil mi?
- Evet.
- Pekiyi Fenerbahçeli oyuncuların her yıl dörtte biri Galatasaray’a transfer olsa... O zaman Fenerbahçeli olmayı bırakır mısın?
- Hayır olmam. Oyuncular kendileri kaybeder.
- Demek ki Fenerbahçe futbolcular degilmiş. Pekiyi Fenerbahçe rengini değiştirme kararı alsa ve artık sarı kırmızı olsa... Galatasaray da sarı mavi olsa... O zaman Fenerbahçeli olmayı bırakır mısın?
- Hayır bırakmam. Fenerbahçe renk değil ki.
- Pekiyi Fenerbahçe’nin adı bundan böyle Galatasaray olsa, Galatasaray’ın da adı Fenerbahçe olsa o zaman Galatasaraylı mı Fenerbahçeli mi olursun?
- Eeee şeeey neeee? Oyuncular hala kalacak mı?
- Oyuncular hiçbir zaman kalmıyor ki. Hep değişiyor zaten.
- Hmm doğru. Yani oyuncular kalmayacak.
- Kalmayacak.
- Başkan kalacak mı?
- E başkanlar Fenerbahçe mi? Öyle olsa Aziz Yıldırım gidince Fenerbahçe Fenerbahçe olmayı bırakırdı değil mi?
- Evet ama başkanın Fenerbahçe ruhu olması lazım.
- Nedir o ruh? Oyuncular ya da renk olmadığına göre?
- Atatürk’ün takımıyız biz mesela. Atatürk ruhu olmalı.
- Galatasaray’da ya da Beşiktaş’ta yok mu o ruh?
- Var ama bizim gibi değil.
- Nedir sizin farkınız?
- Eeeee? Biz Fenerhabçe’yiz. Bu belki de anlatılamaz.
- Bu anlatılamayan şey anlaşılabilir mi peki?
- Elbette kendini Fenerbahçeli hissetmek.
- Nasıl bi his bu? Neye benziyor? Bedeninin neresinde hissediliyor?
- Ya ne alakası var? Öyle bir his değil. Ait olmak ile alakalı.
- Anlıyorum. Bir aidiyet duygusu. Kendini özdeşleştirme. Kimlik kazanma, anlam kazanma...
- Öyle deyince tuhaf oluyor.
- Peki konuyu azıcık değiştireyim: Eğer Galatasaray’ı ezip geçseydiniz ve Galatasaray taraftarları size gelip gerçek bir samimiyet ve sakinlikle, hiç ama hiç üzülmeden, “Kutlarız çok iyi oynadınız,” deseler ve hiç üzülmeselerdi... Hala kazanmak ve Fenerbahçeli olmak zevkli olur muydu?
- Tabii olurdu.
- Pekiyi peş peşe her sene bu centilmenlik artsaydı. Artık maçlarda karşı takım tezahürat yapmasa ve sakince maçı izlese, kaybettiğinde de hiç aldırmasaydı.
- O zaman sıkıcı olabilirdi.
- Artık kaybetmekten hiç ama hiç üzülmeseler hatta buna aldırmasalar sadece buz pateni yarışması izler gibi futbolcuların performansını izleselerdi. Hatta Fenerbahçeliler de artık maçları öyle izlemeye başlasalardı...?
- Biraz sıkıcı olurdu.
- Hala maç izler miydin?
- Belki, tam bilemedim.
- Karşı takımla biraz çatışmak, biraz gerilim yaşamak lazım değil mi?
- E yani bu bir müsabaka sonuçta.
- Haklısın yenilirsen üzülmelisin değil mi?
- Evet.
- Rakibin kaybettiğinde ne kadar üzülürse o kadar neşelenirsin değil mi? Hatta onu iğneleyecek laflar edersin. Bu gece bir Galatasaraylıya sırf sana benziyor diye usulca fısıldadım: 3-0!
- Hehe evet!
- Yani mutlu olman için karşındakinin mutsuz olması lazım.
- Tabii ama bu bir oyun.
- Öyle ama biraz ciddiye alanlar döner bıçağı ile stadyuma girmeye kalkıyor. Sen de döner bıçaklı adam da “düşmanınızı” ezmek istiyorsunuz. Zaferi yenik rakibinizin ızdırap çığlıkları arasında yaşamak istiyorsunuz.
- E şey aslında böyle değil demek istiyorum ama böyle. Sadece bence biraz abartıyorsun.
- Öyle mi dersin? Fenerbahçeli olmak dediğin bu zafere ya da yenilgiye duyduğun açlık olmasın.
- E tabii bir şeye bağlılığın varsa bunlar olur zaten.
- Olmazsa ya da öyle hissetmiyorsan o zaman zaten bir bağlılığın anlamı yoktur değil mi?
- E yani... Eğer onun için sevinip üzülmüyorsan ne anlamı var?
- Haklısın. O zaman Fenerbahçeli olmak bir aidiyet hissi. Sen Fenerbahçeli olmayı değil o hissin kendisini seviyorsun. O his Fenerbahçeli olduğun için var. Bu sebeple damarını kessen sarı mavi akmalı. Sen o takım olmalısın. O takımda vahded-i vucut bulmalısın. O takım ile aynı ruh olmalısın.
- Ya sen böyle deyince cidden çok tuhaf oluyor.
- Doğru değil mi peki?
- Doğru! Sonuçta o ruhta olmalı insan.
- Yani onunla bir olmalısın. Tıpkı tanrı ile bir olmak istemek gibi. Vatanla bir olmak istemek gibi. Bir parti ile bir liderle bir olmak istemek gibi, bir şeyhin muridi olmak istemek gibi, sevgilinle aynı ruhtan olmak istemek gibi...
- Evet.
- Peki şu soruya geri dönelim: Yani artık Fenerbahçe adını Galatasaray kullansa hala Fenerbahçeli olur musun?
- Öyle bir şey olmaz!
 Olmaz mı olmamalı mı? Neyse ki oldu diyelim. Artık Fenerbahçe Galatasaray diye adlandırılacak, Galatasaray da Fenerbahçe. Rengi başka takıma, oyuncuları başka takıma, ismi başka takıma gitti. Hala Fenerbahçeli olur musun?
- Hayır olmam! Belki de olurum?
- Fenerbahçe hala Fenerbahçe olur mu peki?
- Bilmiyorum.
- Sen aidiyet hisseder misin?
- Bilemiyorum. Belki hissederim.
- Anlıyorum. Peki Aziz Yıldırım bir yolunu bulsa ve Galatasaray takımının başkanı olsa...
- Futbolda olmaz öyle şey.
- Olmaz haklısın ama ya olsa? Fenerbahçe ruhu Galatasaray’a mı akar artık? Mesela bazen bir takımın teknik direktörü milli takım çalıştırıyor. Ne oluyor o zaman? Milli takım mesela Galatasaraylı mı oluyor?
- Ne alakası var? Oyuncular farklı, isim farklı, renk farklı, amaç farklı...
- Anlıyorum. Fenerbahçenin oyuncuları da hep farklı ama... Hatta teknik direktörleri de hep değişiyor. Teknik direktörler bir takımdan bir takıma geçiyor. İnsanları bir kere Fenerbahçeli isen hep Fenerbahçelisin sanrısında tutmak için sözsüz bir kural olarak elemanlar birbirlerinin takımına geçmiyorlar. Yoksa inanç çöküverir. Fakat bu nasılsa farazi bir sorgulama, o sebeple varsayalım ki teknik direktör Fenerbahçe’den Galatasaray’a geçti...
- Böyle bir şey olmaz mantıken ama olsa da Fenerbahçe Fenerbahçedir.
- Son durumu özetleyeyim: Fenerbahçe diye bir takım var ve Fenerbahçeli olmak diye bir şey var. Bir aidiyet duygusu. Bu duygu sayesinde bir anlam buluyor, gelecek sene yaşamak için bir sebebimiz daha oluyor. Şimdi bu takımın oyuncuları değişti, rengi değişti, Kulüp başkanı değişti, teknik direktörü değişti... Hala Fenerbahçeli misin?
- Evet.
- Adı değişti...?
- Buna evet de hayır da diyecek insanlar olacaktır.
- Haklısın. Peki hayır diyen niye hayır evet diyen niye evet diyecektir?
- Hayır artık Fenerbahçeli olmam diyen o ruh kaybolduğu için, hala Fenerbahçeli olurum diyen ise o ruhun kaybolacağına inanmadığı için böyle diyecektir.
- Haklısın. Yani aslında Fenerbahçe gerçekte var olan bir şey değil de bizim ona yüklediğimiz bir anlamdır. Biz bu anlama ruh der, onu paylaşanlarla birlik, aidiyet hissederiz. Ne yazık ki işin acıklı tarafı şu ki o ruhu asla tanımlayamaz onun ne oldugunu asla söyleyemeyiz çünkü ortada gerçek bir şey yoktur. Var olan tek şey bizim sürekli olmayan bir şeyi var etmek uğruna üzülmemiz sevinmemiz, onu varmış gibi kabul etmek için kendimizi inandırmamız, bu sebeple ona inanları dost diğerlerini düşman yapmamızdır. Bunu niçin yaparız? Yaşamımıza bir anlam bulmak, o anlama ait olmak, ona ulaşmak için çabalamak isteriz. Para ile tutulmuş 10-15 adam bir maç kazandığında o adamlar değil hepimizin dahil olduğu ruh kazanır; biz kazanırız. O sırada evimizde çekirdek çitliyor olsak da... işte ait olma arzusu bu kadar dayanılmaz, bu kadar hayatidir. Ruhu böyle yaratırız. Kendi yarattığımız ruhu zaten orada var zannederiz: Fenerbahçe ruhu!
CHP ruhu da böyle bir şey. AKP ruhu gibi. Bir grup insan hala bir ruh var zannedip CHP devam etsin, adam akıllı bir parti lideri olsun diyor. Ben ise Ekmeleddin faciasından beri CHP feshedilmeli diyorum. Oy verilmemeli. Parti müzeye dönüştürülmeli. Sonra o ruh her ne ise yepyeni bir oluşumla doğmalı. Başka adla, başka kadrolarla, başka liderlerle... ancak elbette nasıl ki bir Fenerbahçeli ne olursa olsun Fenerbahçeli olmayı bırakmayacaksa çünkü bulabildiği tek anlam buysa, pek çok insan da CHP’li olmayı bırakmayacak. SHP ya da DSP, zamanında daha mı az özgün CHP ruhuna sahipti? CHP’nin Atatürk’ten ve İnönü’den sonraki en güçlü lideri Ecevit kendisi CHP’den ayrılıp yeni parti kurmadı mı? Sonuç ne oldu? Bir şekilde oy oranı arttı. CHP ne oldu? Ayni tas aynı hamam. Niçin? Dedik ya CHP ruhu! O ruh malesef bu. Bu sebeple takıma ait olma hissi partiye ve lidere ait olma hissi ile aynı olduğundan, ikisi de bize bir anlam verme çabasında olduğundan bu başarısızlıklar devam ediyor. Ruh dediğiniz şey bir kurmacadan ibarettir. Parti ruhu, takım ruhu hikayedir. Sadece burada ve bu zamanda doğduğunuz için öyledir. Afganistan’da ya da Mormonların arasında doğsaydınız farklı olurdu. Ama siz sebze değilsiniz. Yeşereceğiniz toprağı değiştirebilirsiniz.
Atatürk, bir gün kendi söyledikleri ile akıl ve bilim çatışırsa, kendi söylediklerini bırakıp aklı ve bilimi seçmeniz gerektiğini söyler. İşte bu gerçek Atatürk ruhudur. O halde haydi benimle birlikte niçin ve nasıl sorularını sorun.

CEM ŞEN

Yazının tamamını okumak için TIK'layın