1 Temmuz 2017 Cumartesi

Ali Nesin’in saltanatı ve sefaleti


Ali Nesin’in yaptıkları artık ‘troll’lük boyutlarını da aştı, sosyal medyada ilgi dilenciliğini de. Her mesajının altında zuhur eden ve hocalarına toz kondurmayan liberal, ılımlı İslamcı, Kürt milliyetçisi amalgamı gösteriyor ki Nesin artık bir politik sembol, belki de Erdoğan iktidarının cicim aylarına duyulan özlemin gözü kara sözcüsü. 
Peki Ali Nesin’e açılan sonsuz kredi nereden geliyor? Beslemeye devam ettiği ittifakın politik anlamını şimdilik bir tarafa bırakalım. Ben, siz bu kadar saçmalasak artık hiçbir lafımızı ciddiye almayacak insanlar neden her seferinde bu adamın sözlerini ayıklayıp, akla yatkın bir şeyler bulmak için kafa patlatıyor?
Aziz Nesin’in oğlu olmasından mı? Hayır. Hem “Bu adam kim?” denildiğinde “Aziz Nesin’in oğluymuş” diye cevap verilen günler çok geride kaldı, hem de Ali Nesin taraftarlarının Aziz Nesin’in kamusal imajıyla, sosyo-politik mirasıyla aralarının çok iyi olmadığını sanıyorum.
Nedenler benim tespit edebildiğim kadarıyla şunlar:
1) Yetmez Ama Evet‘in diğer ve daha büyük temsilcileri yıllarca hem Gülen hareketiyle, hem Erdoğan’la ilişkiler içine girip, fonlarla, vakıflarla, toplantılarla, medya görünürlüğüyle beslendiği, bu odakların taşıdıkları politik iddialarla özdeşleştiği için şimdilerde at izi it izine karıştığından köşelerine çekilmiş, pek suskunlar. Onların yarattığı boşluğu o dönemde nispeten “temiz” kalabilmiş Ali Nesin doldurabiliyor ve Yetmez Ama Evet’in haklılığına sarsılmaz iman etmiş olanlar ona teveccüh ediyor. Dün Ergenekon, Balyoz belgeleri Taraf’ta yayınlanırken coşa gelenler şimdi de Ali Nesin’in sosyal medya mesajlarıyla tatmin oluyorlar.
2) Postmodernizmin bilim karşıtlığına tepki günümüze Yeni Bilimcilik olarak yansıdı yansımasına da sosyal bilimler, beşeri bilimler erbabına vurulan şarlatan, demagog damgası olduğu gibi kaldı. Bu nedenle, pozitif bilimler, fen bilimleri alanından konuşan ve popüler mecralarda boy gösteren bilim insanlarına ilgi, onları takip etmek bir çeşit en hakiki hakikatin peşinde koşma tutumu olarak görülüyor. Dünya çapındaki Richard Dawkins, Neil deGrasse Tyson hayranlıkları gibi. Bu anlayışa göre, Ali Nesin’i takip edince akıllı insanlar ligine kombine bilet almış oluyorsunuz.
3) Solun halk, işçi sınıfı, “sınıf intiharı” gibi önermelerine karşı tepki yeni kuşak okumuşların kitlelerden uzak, seçkin toplumsal statüyü temsil eden ve bundan herhangi bir şekilde gocunmayıp, aksine bunu bir çeşit cinslik öğesi yapabilen aydınlarda keramet aramasına yol açtı. 1980’lerin yuppie hayat algılarından YOLO (“you only live once”) kültürüne, hipster sinizmine gelen çizgi AKP popülizmine köklü karşıtlıkla (bkz. “çomar” edebiyatı) birleşince memleketçe bizim payımıza İlber Ortaylı, Celal Şengör ve elbette Ali Nesin gibi isimleri mürşid belleyenler düştü.
Ancak, işin tüm bu “şeyh uçmaz mürit uçurur” halinin ötesinde ve daha vahim bir durum var: Ali Nesin köpeksiz köyde değneksiz geziyor. Ali Nesin’in babasıyla olan bağına, genetik mirasına takılmak yerine, olanca şirinliğinin arkasındaki “karanlık” kafayı ifşa etmek anlamlı. Ali Nesin’i muhatap alıp, söylediklerine yanıt vermenin ne kadar gerekli olduğu elbette tartışmalıdır ama sergilediği cüretkârlığı, dizginsizliği besleyen önemli bir nedenin bu olduğunu görmek gerekiyor.
 
Üzülerek söylüyorum ki bu memlekette geçmişine, haysiyetine gerçekten sahip çıkan bir sol olsaydı Ali Nesin böyle bir mesajı yazamazdı. Bu konularda değil böyle sululuklar yapmak, hiç yoksa Reinhard Gehlen’in talebelerinin, Memduh Tağmaç’ların Ziverbey işkencehanesi hatırlatılır diye korkusundan ağzını bile açamazdı.

Kim bilir, belki bir gün gelir, Ali Nesin 12 Mart’ı darbe karşıtlığı bayramı ilan eder. İşte belki o zaman siyasi sefaletinin semtikademini buluvereceği gibi düşman kardeşi Celal Şengör’ün zihinsel dünyasına biraz daha yaklaşır.