28 Aralık 2016 Çarşamba

Tarihe Damga Vurmasına Rağmen Belki de Adını Hiç Duymadığınız 12 Önemli Kişi

Dünyanın akışına yön vermiş olsalar da, çoğunlukla insanların hafızasında en ufak bir kırıntıya bile sahip olamamış gizli isimler bunlar.

1. Mitiades

Mitiades
Mitiades
Komutan Miltiades’in önemi, tarihin en büyük kırılmalarından biri sayılan Maraton Savaşı galibiyetinin ardındaki deha olmasında yatıyor.
Atinalılar ve Persler arasında gerçekleşen savaşı, sayıca az olmalarına rağmen Atinalılar kazandıysa, bundaki aslan payı Miltiades’in taktiğinde yatıyor.
Miltiades’i bu kadar önemli kılan şeyin ne olduğunu soracak olursanız, onun yokluğunda muhtemelen Atinalıların kaybedeceğini ve Perslerin ilerlemesini sürdüreceğini belirtelim. Bu durumda da
  • Sokrates
  • Platon
  • Aristoteles
  • Perikles
  • Sofokles
  • Hipokrat 
gibi isimler belki de hiç yaşayamayacak, çalışmalarını ve tarihe olan katkılarını hiç yapamayacaktı.

2. Maurice Hilleman

Maurice Hilleman
Hilleman, bugün ABD’de zorunlu olarak uygulanan 14 aşıdan 8’inin mucidi.
Kızamık, Kabakulak, Hepatit A, Hepatit B, Çiçek, Menenjit, Zatürre aşıları bunlar arasında bulunuyor.
Hilleman, 20. yüzyılda yaşamış diğer tüm bilim insanlarından daha fazla hayat kurtardı. Yine de öldüğü zaman, çalışmalarını takip eden insanlar haricinde kimse ismini bilmiyordu.

3. James Harrison

James Harrison
14 yaşındaki geçirdiği göğüs ameliyatı nedeniyle vücuduna 13 litre kan nakledilen ve bu şekilde hayatta kalabilen Harrison, 18 yaşından itibaren düzenli olarak kan bağışı yapmaya başladı.
Hayır, onun kerameti düzenli kan bağışı yapmasında değil, kanında keşfedilen Rho(D) isimli çok nadir bir antikorda yatıyordu. Bu antikor, doğmamış çocuklarda rastlanabilen Rhesus hastalığının tek tedavi anahtarıydı.
Bu gerçekle birlikte Harrison düzenli olarak kan plazması bağışı yapmaya başladı. 1077. defa bağış yaptığı gün Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hak kazandı. Kan plazmasının yalnızca 2-3 haftada bir verilebildiğini de belirtelim…
Sonuç mu? Şu ana kadar yaklaşık 2.4 milyon çocuğun hayatını kurtardı.
Şu an 77 yaşında ve artık kan bağışı yapamıyor. Ama kanı kullanılarak yapılan araştırmalar Anti-D adı verilen aşının geliştirilmesine imkan sağladı. Bu aşı da, Rhesus hastalığının tedavisine tümüyle imkan sağlıyordu.

4. Leo Szilard

Leo Szilard
Szilard, atom bombasının patentine sahipti. Evet, atom bombası.
1932’te nötronun keşfiyle birlikte Szilard, nötron temelli nükleer reaksiyon fikrini öne sürdü ve patentini aldı. Bu reaksiyonun bir ‘patlamayla’ sonuçlandığını da söylüyordu. Szilard bu yöntemle birkaç nükleer reaksiyon tetiklemeye çalıştı fakat başarılı olamadı.
1938’de atom çekirdeğinin ikiye ayrılmasının keşfiyle birlikte Szilard, bunun bir nükleer bomba amaçlı kullanılabileceğini ilk fark eden kişilerden biri oldu. İkinci Dünya savaşı kapıdaydı ve eğer Mihver devletler erken davranırsa bu tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Bunun üzerine ABD Başkanı Roosevelt’e her şeyi ayrıntılı izah eden bir mektup kaleme aldı. Fakat ünü yoktu ve mektubun başkana ulaşacağından emin değildi. Bu yüzden üniversite hocasının yardımını istedi. Albert Einstein’ın.
Einstein’a durumu açıkladığında ünlü fizikçinin “Bunu hiç düşünememiştim” tepkisi verdiği bilinir. Einstein mektubun altına kendi imzasını da atar ve mektup başkana ulaştırılır. Bu mektup ‘Einstein mektubu’ olarak bilinse de aslen Szilard tarafından kaleme alınmıştır.
Sonuç: Başkan mektubu alır. Kısa süre içerisinde Manhattan projesi start alır ve atom bombası üretilir. Mektup, dolayısıyla Szilard, atom bombasının icadından birinci derecede sorumlu olmuş ve tarihin akışını değiştirmiştir.

5. John Bardeen

John Bardeen
John Bardeen, transistörün mucidi. Bugün elektrikle çalışan bütün cihazların gücü, onun icadı olan transistörden geliyor. Yani Enformasyon çağı, onun sayesinde mümkün olabildi desek yanlış olmaz.
Aynı zamanda konvansiyonel süperiletkenlik teorisi üzerine çalışmalar vermiştir. Bu çalışmalar manyetik rezonans görüntüleme teknolojilerinin (MRI) ilerlemesinde kullanılmıştır.

6. Norman Borlaug

Norman Borlaug
20. yüzyılın ortasında çok verimli tarım teknikleriyle geleneksel tarımı harmanlayarak Meksika, Pakistan ve Hindistan gibi ülkelere bu tekniklerin uygulanmasında öncülük eden Norman Borlaug da ismi bilinmeden milyonlarca insanın hayatına etki edenlerden.
Onun bu ‘Yeşil Devrim’ hareketinin ardından milyonlarca insan açlıktan kurtuldu ve düzenli besin kaynağına sahip oldu.
Borlaug bu çalışmalarıyla Nobel Barış Ödülü’ne layık görülse de, ismini bilen kişi sayısı halen oldukça az.

7. Stanislav Petrov

Stanislav Petrov
Soğuk Savaş döneminde SSCB askeri olan Petrov, 26 Eylül 1983 günü, Sovyetlerin o dönem uygulamaya soktuğu misil saldırısı erken uyarı sisteminin nöbetçisiydi.
Sistem düşmandan gelecek bir nükleer füze saldırısını önceden fark edip alarm veriyordu. O gün gelen alarm da, tam olarak böyle bir ABD saldırısına işaret etmişti. Bunu acilen üstlerine bildirmekle yükümlü Petrov sakin davrandı. Alarm mükerrer biçimde 4 defa çalınca, bütün bunların yanlış alarm olduğu sonucuna vardı ve herhangi bir raporlama yapmadı.
Evet, durum gerçekten bir yanlış alarmdı. Eğer ilk alarmdan sonra metanetli davranmayıp hemen üstlerine haber verseydi tüm güçle karşı saldırı yapılacak ve dünya nükleer saldırılarla mahvolacaktı... 

8. Ajay Bhatt

Ajay Bhatt
Adını çok az kişinin bildiği Bhatt, bilgisayar teknolojisine damga vuran USB arayüzünün mucidi. Bhatt aynı zamanda AGP ve PCI gibi grafik işlemci standartlarının belirlenmesinde önemli bir rol sahibi.
Yine de adını kimse bilmiyor.

9. Robert Hooke

Robert Hooke
Hooke hücreyi keşfeden kişi. Bununla kalmayıp optik, yerçekimi, paleontoloji ve mimari gibi alanlarda önemli çalışmalar yapmış bir polimat.
Tarihte onun adını kimsenin bilmiyor oluşu ise Isaac Newton ile tutuştuğu bir kavga.
Newton, halen Hooke’un pek çok konseptini sahiplenip onun ününü yok eden kişi olarak suçlanır.

10. Dennis Ritchie

Dennis Ritchie
Programlama dili C’nin mucidi olan Dennis Ritchie olmasaydı, bugün C, C++, Java gibi birçok programlama dili ve Unix platformu belki de olmayacaktı.
Steve Jobs ile aynı ay hayatını kaybetmesine rağmen kimse onun ölümünü fark etmedi. Zira pek çokları onun ismini bile bilmiyordu. Esasında Steve Jobs yalnızca milyon dolarlık bir şirketin kurucusuyken, Ritchie trilyon dolarlık bir endüstrinin babasıydı.

11. Tim Berners-Lee

Tim Berners-Lee
Dünyada şu an milyonlarca insan e-mail gönderiyor, online oyun oynuyor, başka bir şehirdeki arkadaşıyla yazışıyor, müzik dinliyor ve bir şekilde İnterneti kullanıyor. Bütün bunları her noktadan yapabilmeleri ise bir adamın sayesinde: Tim Berners Lee
Kendisi World Wide Web (www) protokolünün mucidi. Bu çok önemli icadı patentleyip servetine servet katmak varken o bunu insanlığın bekası için bedava olarak dağıtmayı tercih etti.

12. Witold Pilecki

Witold Pilecki
Pilecki, Müttefiklere detaylı bilgi sağlayabilmek adına Auschwitz kampına gönüllü olarak sızan bir askerdi.
Ondan önce sıradan bir tutsak kampı sanılan Auschwitz’in, onun yoğun riskler altında sağladığı bilgiler neticesinde bir ölüm kampı olduğu ortaya çıktı. 
Kamptan kaçmayı başardı, kaçarken yanına çok önemli dökümanlar aldı.
Ülkesine döndükten sonra dönemin hükümeti tarafından casusluk suçlamasıyla infaz edildi.

Neden, Niçin, Nasıl? Merak Edilen Bazı Sorulara Verilmiş 12 Aydınlatıcı Cevap

Neden veya nasıl gibi soruları zaman zaman bir şey ile karşılaştığımızda sorarız ama detaylarını araştırma konusuna gelince genelde bu durumu pas geçeriz. İşte bu tarz sorulara cevaplar veren çeşitli kaynaklardan derlediğimiz bilgiler sizlerle...

1. Ameliyat Önlükleri Neden Yeşil veya Mavi Renk Tonlarındadır?

Ameliyat Önlükleri Neden Yeşil veya Mavi Renk Tonlarındadır?
Operasyonlar esnasında doktorların sürekli olarak kan görmeleri ve belli bir noktaya odaklanmalarından dolayı göz yanılması yaşamaları muhtemeldir. Çünkü sürekli aynı şeye bakmak görüşün bakılan şeye karşı duyarsızlaşmasına neden olur. Bu duruma karşı tedbir amaçlı olarak doktorların genelde yeşil rengi kullanmaya başladıkları ileri sürülür.
Renk skalasına göre kıyaslama yapmak gerekirse gerçekten de kan rengi olan kırmızının tam zıt rengi olarak yeşil geliyor. Yeşil veya ona yakın bir ton olan maviye bakmak gözün görüşünü tazeleyerek kırmızıya olan görüş kaybının akabinde de göz aldanmasının önüne geçiyor.

Kaynak

2. Bayat Ekmek Sertleşirken Bayat Cips Neden Yumuşuyor?

Bayatlık biliminde (evet, böyle de bir bilim var) bir “kabuk bayatlaması” var, bir de “iç bayatlaması.” Kabuk bayatlaması, bir ekmeğin çıtır çıtır olan kabuğunun yumuşaması. İç bayatlaması ise ekmeğin içinin sertleşmesi.
İlkini açıklamak kolay. Kabuk, ekmek somununun içindeki nemi emiyor. Havanın nemini emen patates cipsleri de tamamen kabuktan oluştuğu için yumuşuyor.
İç bayatlaması daha karmaşık. Gıda bilimciler yıllar boyunca bu konuda yüzlerce makale kaleme aldı. Birçokları bunun glüten yapısındaki nişastayla ilgili olduğunu düşünüyor. “Nişasta granülleri, pişirme sırasında amiloz açığa çıkarıyor,” diyor. Minnesota Üniversitesi’nde tahıl bilimci olan Profesör Bill Atwell. Ardından amiloz örümcek ağı şeklinde glüten ağına yapışıyor. Ekmeğin kabuğu, nemi aldıkça bu ağlar sertleşiyor.

Kaynak

3. Ay'ın Neden Hep Aynı Yüzünü Görürüz?

Ay'ın kendi ekseni etrafında dönme süresi ile Dünya etrafında dönme süresi aynıdır. Yaklaşık 29 gün süren bu periyot nedeniyle Ay'ın sürekli aynı yüzü Dünya'ya bakar.
Ay'ın görünmeyen kısmı, yani Ay'ın Karanlık Yüzü, Ay'ın %41'lik alanını kapsar. Yani Dünya'dan baktığımızda Ay'ın %59'luk kısmını görebiliriz.

Kaynak

4. Neden Vücut Isımız 37 Derecedir?

Neden Vücut Isımız 37 Derecedir?
Vücudumuzdaki hemen her olaydan sorumlu olan enzimler, protein yapıdadırlar ve belli bir sıcaklık derecesinde optimum (en yüksek) verimlilikte iş görürler. Sadece insanda değil, çoğu canlı organizmada, enzimlerin en yüksek verimlilikte çalıştığı sıcaklık derecesi 37ºC’dir. Bunun nedeni, evrimsel süreç içerisinde enzimlerin bu sıcaklığa adapte olmuş olmasıdır.
Bilim adamlarına göre vücudun, hem mantar hastalıklarından korunması hem de fazla yemek tüketiminden korunması için, sıcaklığın 30 ila 40 derece arasında olması gerekiyor. Bir matematiksel model hazırlanarak, tüketimi minimuma indirip kazancı maksimuma çıkaran sıcaklığın 36.7 derece olduğu bulundu. Yani normal insanın vücut sıcaklığına yakın bir sıcaklık.

Kaynak 1 2

5. Ağlayınca Neden Rahatlamış Hissederiz?

Tıpkı egzersiz ve kahkaha gibi ağlamak da kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlayan endorfin hormonlarını açığa çıkarır. Endorfinlerin aynı zamanda ağrı sinyallerinin beyne ulaşmasını engelleyen ağrı kesici özellikleri vardır. Bu ağlama ile salgılanan endorfinlerin fiziksel acıyı da azalttıklarını gösterir. Yani yaralandıktan sonra ağlamak istiyorsanız, kendinizi tutmayın.

Kaynak

6. Filler Farelerden Gerçekten Korkar mı?

Yapılan araştırmalarda, fillerin doğrudan farelerden korktuğuna dair hiçbir sonuca ulaşılamamıştır. Filler farelerden değil, ani hareketlerden korkarlar.
Discovery Channel'ın meşhur mit avcıları (MythBusters) ekibi de bunu denemişler; ancak fillerin farelerden çok aniden karşılarına çıkan cisimlerden korktukları sonucuna varmışlardır. Çünkü hareket eden cismin fare olduğunu fark eden filler, umursamadan yollarına devam etmişlerdir.

Kaynak

7. Kekeme İnsanlar Nasıl Takılmadan Şarkı Söyleyebiliyorlar?

Konuşurken zorluk yaşayan kekemelerin zorlanmadan şarkı söyleyebildiğine tanık olmuşsunuzdur. Aslında bu durum sadece kekemelerde değil beyin hasarı nedeniyle konuşma güçlüğü yaşayan insanlarda da görülüyor. Benzer davranışsal özellikler olarak görülseler de konuşma ve şarkı söyleme aslında beyinde tamamen aynı mekanizmalarla ortaya çıkmıyor. Bu nedenle konuşma problemi yaşayan insanların tedavisinde şarkı söyleme terapileri kullanılabiliyor. Bu durumun nedeninin, konuşma sırasında beynin sol tarafı etkinken, sayı saymak ya da bilinen bir şarkıyı söylemek gibi mantıksal bir düşünme süreci gerektirmeyen sözlü ifadelerde beynin ağırlıklı olarak sağ tarafının etkin olması olduğu düşünülüyor.

Kaynak

8. Parmak Kütletirken Neden Ses Çıkar?

Oynar eklemler vücudumuzdaki en yaygın eklem türüdür. Vücudun hareket kabiliyeti en yüksek bölümlerinde, örneğin omuzlarda, dirseklerde, bileklerde, boyunda, parmaklarda yer alırlar. Oynar eklemlerin boşluklarında kemiklerin aşınmasını önleyen eklem sıvısı bulunur. Bu bölgelere bir kuvvet uygulandığında eklem yüzeyleri başlangıçta birbirlerinden uzaklaşmamak için direnç gösterir. Belli bir noktadan sonra ise aniden birbirlerinden ayrılırlar. Bu sırada eklem sıvısı içinde baloncuk olarak da tanımlanan boşluklar oluşabilir. Uygulanan kuvvetin etkisiyle eklem yüzeyleri birbirinden ayrılırken eklem sıvısının içindeki basınç düşmeye başlar. Bu durum eklem sıvısı içinde çözünmüş gazların açığa çıkarak baloncuklar oluşturmasına neden olur.

Kaynak

9. Banyodaki Havlular Neden Çabuk Kokuyor?

Banyodaki havlular yıkanıldıktan sonra, yani vücudumuz tertemiz iken kullanılır ve sadece vücudumuza değerler. Buna rağmen birkaç gün içinde bu havlular kokmaya başlarlar. Bunun sebebi vücudumuz değil vücudumuzdaki ölü deri hücreleridir. İstediğimiz kadar bol su ve sabunla yıkanalım, su ile birlikte kirlerin ve bakterilerin gittiğini zannedelim, yine de vücudumuz üstünde ölü deri hücreleri kalır ve kurulanırken bunlar havluya geçer. Bundan sonraki sorun havalandırmadır. Zaten havası devamlı nemli olan banyolar küflenme için ideal ortamlardır. Bu nedenle banyoları yıkanma sırasında değil de az sonra açıp havalandırmak gerekmektedir. Aksi takdirde havluya sinmiş deri hücreleri süratle kokuşmaya başlarlar.

Kaynak

10. Yerçekimi 5 Saniye Boyunca Yok Olsa Ne Olurdu?

Yerçekimi çok kısa bir süre için bile ortadan kalksa dünya üzerindeki her şey havalanıp uçmaya başlar. Tabii hızı düşürebilecek bir güç olmadığından ve aynı anda Dünya kendi etrafında döndüğünden, her şey havada hızla savrularak hareket eder. Yerçekiminin ortadan kalkması, atmosferdeki havanın da savrulması demek. Hava basıncındaki bu ani düşüş herkesin iç kulağının parçalanmasıyla sonuçlanır ve kısa süre sonra oksijen yetersizliği baş gösterir. Oksijen olmazsa su da hidrojen gazına dönüşür ve vücutlarımızın da büyük bölümü sudan ibaret olduğu için canlı hücreler tek tek patlamaya başlar. Tüm bunların gerçekleşmesi için 5 saniye yeterli. Yani altıncı saniyede geri gelecek olsa bile dünya üzerinde tek bir canlı kalmayabilir.

Kaynak

11. Açken Neden Sinirli Oluruz?

Acıktığımız zaman sinirlenmemizin sebebi kan şekerinin düşmesidir. Vücuda çok uzun bir süredir yiyecek girmemesi kan şekerini etkiler. Kan şekeri ideal değerlerin altına düştüğünde de enerji üreten hücrelerimiz ihtiyaçları olan glikozu bulamaz. Akabinde konsantrasyon güçlüğü, kalbin hızlı atması, halsizlik ve sinirlilik gibi durumlarla karşılaşırız.

Kaynak

12. Dünyada 5 Ekim Olan Öğretmenler Günü Bizde Neden 24 Kasım?

Dünyada 5 Ekim Olan Öğretmenler Günü Bizde Neden 24 Kasım?
Öğretmenler Günü tüm dünyada kutlanan bir gün. Ancak çoğu dünya ülkesi bu kutlamayı UNESCO’nun önerisiyle 5 Ekim günü yapıyor. Peki biz neden 24 Kasım’da kutluyoruz?
Öğretmenler Günü kutlamaları Türkiye’de 1981 yılına dayanıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında harf devriminin ardından, yeni harfleri öğretmek üzere “Millet Mektepleri” kurulmuştu. Atatürk 24 Kasım 1928 yılında Millet Mektepleri başöğretmeni oldu. 1981 yılı Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümüydü. Bu yılda, başöğretmen olduğu 24 Kasım günü Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlandı ve günümüze kadar geldi.

Bir Kadınla Bir Erkek Yalnızca Yakın Arkadaş Olabilir mi?

Yıllardır tartışılan ama bir türlü uzlaşmaya varılamayan bir konudur bir kadınla bir erkeğin sadece yakın arkadaş olup olamayacağı. Bu konuya bilimsel verilerle yaklaşıp noktayı koyma zamanı geldi de geçiyor


Öncelikle bu sorunun günümüzde hala cevaplanamamış olmasının nedeninin görece yeni olmasıyla bağlantılı olduğunu söylemek gerek.

Öncelikle bu sorunun günümüzde hala cevaplanamamış olmasının nedeninin görece yeni olmasıyla bağlantılı olduğunu söylemek gerek.
Şöyle düşünün: Çok değil 200 yıl öncesine kadar, insanlar gündelik hayatlarının büyük bir kısmını kendi cinslerinden insanlarla geçiriyorlardı; erkekler sadece erkeklerle, kadınlar sadece kadınlarla.
Evliliğe kadar durum hep böyleydi, hatta evlilikten sonra bile büyük oranda erkek ve kadınların ayrı sosyal yaşamları vardı. Erkekler binlerce yıl önce diğer erkeklerle ava çıkarak günlerini geçirirken, modern zamanlarda sadece erkeklerin olduğu iş yerlerinde ve okullarda olurlardı. Kadınlarsa ilkel zamanlarda diğer kadınlarla ava çıkmaz, kampta veya evde kalıp oradaki işleri hallederlerdi.

Erkekler ve kadınların birlikte zaman geçirmeye başlaması ve böylece arkadaşlıklarının artması ise 1800'lerin sonlarında görülmeye başlandı.

Erkekler ve kadınların birlikte zaman geçirmeye başlaması ve böylece arkadaşlıklarının artması ise 1800'lerin sonlarında görülmeye başlandı.
Bu dönemde kadınlar, erkek egemenliğindeki iş alanlarına ve eğitim sistemlerine dahil olmaya başladı. Bunun sonucunda da bu iki cinsiyet, birbirleriyle romantizm veya cinsellik olmadan nasıl iletişim kuracaklarını çözmek zorunda kaldılar. Bundan 150-200 yıl sonra, bugün hala bu sorunu çözmeye çalışıyor sayılırız.

Bu kısa bilgi turundan sonra gelelim bilimsel araştırmaların bu konuda neler dediğine.

Bu kısa bilgi turundan sonra gelelim bilimsel araştırmaların bu konuda neler dediğine.
Bilim insanları uzun bir süredir "karşı-cins arkadaşlığı" konusunu inceliyor. Wisconsin Üniversitesi, konuyla ilgili yaptığı bir araştırma için 88 çifte sorular soruyor. Her bir çift kadın ve erkek ayrı ayrı odalara alınıyor ve arkadaşlarına karşı romantik bir şeyler hissedip hissetmedikleri soruluyor.

Bu araştırma neticesinde kadınların erkek arkadaşlarına karşı genelde böyle bir şey hissetmedikleri görülüyor.

Bu araştırma neticesinde kadınların erkek arkadaşlarına karşı genelde böyle bir şey hissetmedikleri görülüyor.
Erkeklerde ise durum oldukça farklı çıkıyor; çünkü büyük bir çoğunluğu diğer odadaki arkadaşının kendisine çekici/seksi geldiğini ve şuan bir şeyler hissettiğini, ya da arkadaşı yeşil ışık yakarsa hissedebileceğini söylüyor. Yani karşı cinsten arkadaşlar arasında, büyük oranda erkekler platonik olarak karşıdakine karşı romantik veya cinsel anlamda bir şeyler hissediyorlar.

Daha da ilginciyse, erkekler aynı zamanda bu hissin karşılıklı olduğu yanılgısına da düşüyorlar.

Daha da ilginciyse, erkekler aynı zamanda bu hissin karşılıklı olduğu yanılgısına da düşüyorlar.
Kadınlar, "Sizce arkadaşınız size karşı romantik hislere sahip midir?" sorusuna genelde "Değildir" cevabını verirken, erkeklerse "Sahiptir" cevabını veriyor. Hatta erkekler, arkadaşlıklarını bu yanlış tespitleri sonucunda bir adım ileri götürmek için ilk adımı atma konusunda da kadınlara kıyasla daha hevesli davranıyor.

O meşhur "friendzone" kavramı da tam olarak bu nedenle ortaya çıkıyor aslında.

O meşhur "friendzone" kavramı da tam olarak bu nedenle ortaya çıkıyor aslında.
Nitekim bilime göre kadınlar erkekleri yalnızca arkadaş olarak görebilirken, erkeklerse içten içe kadınlarla olan arkadaşlıklarının biraz daha ileri noktalara gitmesini istiyorlar. Yani iki taraf, iş karşı cinsle arkadaşlığa gelince baya farklı dünyalarda yaşıyorlar.

Özetle, bir kadınla bir erkeğin arkadaş olması bir hayli zor gibi duruyor; çünkü genelde erkek tarafı, gizliden gizliye daha fazlasını istiyor.

Özetle, bir kadınla bir erkeğin arkadaş olması bir hayli zor gibi duruyor; çünkü genelde erkek tarafı, gizliden gizliye daha fazlasını istiyor.
Tabii bu, karşı cinsler arasında hiçbir zaman arkadaşlık olamayacağı anlamına gelmiyor. Nitekim sosyologlar, kadınlarla erkeklerin gerçekten de arkadaş olabileceğini ve bunun iki taraf için de aslında oldukça faydalı olduğunu belirtiyor.
Örneğin karşı cinsle arkadaş olan bir insan, karşı cinsi nasıl etkileyebileceği konusunda arkadaşından oldukça faydalı bilgiler alabilir.

Fakat aynı sosyologlar, karşı cinsler arasındaki arkadaşlığın aynı cinsiyet arkadaşlıklarına kıyasla daha zor kurulduğunu, daha fazla iletişim ve şeffaflık istediğini söylüyorlar.

Fakat aynı sosyologlar, karşı cinsler arasındaki arkadaşlığın aynı cinsiyet arkadaşlıklarına kıyasla daha zor kurulduğunu, daha fazla iletişim ve şeffaflık istediğini söylüyorlar.
Aksi takdirde, genelde erkek olmak üzere taraflardan biri daha fazlasının olduğunu düşünmeye veya daha fazlasını istemeye başlıyor.
Şu da bir gerçek ki, çok başarılı evliliklerin veya romantik ilişkilerin de bazen sadece çok sağlam bir arkadaşlıkla başladığına dair pek çok örnek var. Yıllarca arkadaş olarak kalabilip, sonrasında iki tarafın da daha fazlasını hissettiği görülmemiş şey değil neticede. Tabii bu durum da, kadınla erkeklerin arkadaş kalamayacağı yönünde bir gelişme.

Nokta koymak gerekirse; bilime göre kadınla erkeğin arkadaş olarak kalabilmesi imkansız değil, ama çok kolay da değil.

Nokta koymak gerekirse; bilime göre kadınla erkeğin arkadaş olarak kalabilmesi imkansız değil, ama çok kolay da değil.
İkili arasındaki iletişimin ve şeffaflığın tavan yapmış olması gerek, o yüzden bu detaylara dikkat. Yoksa iki taraftan biri, ki bilime göre genelde erkek tarafı, "friendzone"a doğru yol alabilir, aman diyelim.
Bilimle kalın!