29 Aralık 2017 Cuma

İlber Ortaylı Fena Yakalandı: Cevap ver Hoca, bu ne kıvırma böyle?

Kültür dünyasından bir cehalet geçidi ya da köpeksiz köyde değneksiz gezenler: İlber Ortaylı, Celal Şengör ve diğerleri

Esas konuya girmeden önce biraz hafızamızı tazeleyelim:

7 Mayıs 2017 tarihinde TV Net'te yayınlanan "Derin Tarih" isimli bir "sözde" tarih programında bir araya gelen Yavuz Bahadıroğlu, Süleyman Yeşilyurt ve Mustafa Armağan adlı yobaz, gerici ve ahlaksız bir takım kişiler iğrenç iftiralar ve yalanlarla Atatürk’e ve manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’a hakaret etti. Bu programın yarattığı infial nedeniyle sosyal medyada büyük tepki oluştu.

Bu iğrençliğin sorumlusu alçak yobaz Mustafa Armağan'a nefret yağdı!


Bkz. ilgili haber: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/736801/Ataturk_e_hakaret_eden_Mustafa_Armagan_in_kirli_sicili.html


Bu olaydan sonra Mustafa Armağan hakkında İ.Ortaylı açtı ağzını, yumdu gözünü..
"Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b.k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın" dedi.


Bkz. ilgili haber ve video: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/737481/ilber_Ortayli_dan_Ataturk_e_hakaret_eden_Mustafa_Armagan_a_yanit__Bir_b.k_bildikleri_yok__bunlari_diyen_hayvandir.html


İ.Ortaylı'nın bu yorumunu gören, duyan, okuyan saf vatandaşlarımız da "Ooh pek güzel söyledi hoca.." diye yürek soğuttular.


Oysa olayın bir de arka perdesi vardı: İ.Ortaylı Mayıs 2017'de arkasından sövdüğü yobaz Mustafa Armağan'la canciğer dosttu. Ne zaman ki yobaz Mustafa Armağan kendi kazdığı bok çukuruna düşmüş, İ.Ortaylı da bu fırsattan istifade eski dostuna ağız dolusu sövmüştü.


29 Aralık 2017 tarihli yazısında gazeteci / yazar Taylan Kara bu ikiyüzlü tutumu iyi yakaladı ve İ.Ortaylı'nın kıvırmalarınıı ifşa etti!


Bkz. ilgili haber
http://valladurumbudur.blogspot.com/2017/12/aydnsz-cumhuriyetciler-ilber-ortayl-ve.html

Taylan Kara, söz konusu yazısında şöyle diyordu:

"HÖDÜK", "BİR B.K BİLMEZ" AMA BİRLİKTE KİTAP YAZILIR!


Mustafa Armağan adlı kişinin Atatürk ile ilgili hakaretlerine İ. Ortaylı şöyle yanıt verir:

“Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b.k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın”


Cumhuriyetçi kitleler de bu sözleri alkışlamaktadır. Ancak burada “küçük” birkaç ayrıntı vardır.

İ. Ortaylı “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen”, “pazarda turp bile satamayacak adam” dediği bu kişiyle birlikte “Resmi Tarih Yalanları” ve “Tarihin Sınırlarına Yolculuk” adlı iki kitap yazmıştır.

Ayrıca İ. Ortaylı, “Gelenekten Geleceğe” adlı kitabının önsözünde, “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen” ve “pazarda turp bile satamayacak adama”, “Dostum Mustafa Armağan” diye hitap eder. Resmi Tarih Yalanları kitabının editörü Cem Küçük olup yazarları arasında Mehmet Şevket Eygi, Yavuz Bahadıroğlu, Nevval Sevindi gibi isimler de vardır.


İ. Ortaylı, “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen” ve “pazarda turp bile satamayacak adam” diye nitelediği M. Armağan’ın “Petersburg’da Osmanlı İzleri” adlı kitabına önsöz de yazmıştır.


Bu durumda İ. Ortaylı’ya şu soruyu sormak gerekir:

Bu M. Armağan ne zaman “cahil” ve “hödük” oldu?

Birlikte kitap yazdığınızda “bilgili” ve “turp satabilir halde” miydi?

"Dostum" diye hitap ettiğiniz kişi, birlikte kitap yazdıktan hemen sonra mı “hödükleşti”?

M. Armağan’ın kitabına önsöz yazdığınız sırada M. Armağan “tarihten anlıyor” muydu?

Kültür dünyasından bir cehalet geçidi ya da köpeksiz köyde değneksiz gezenler: İlber Ortaylı, Celal Şengör ve diğerleri


NABZA GÖRE ŞERBET VERME ÜSTADI


Hiç kıvırtmaya gerek yok; bu nabza göre şerbet vermektir. M. Armağan eskiden neyse şimdi de odur, ne olduğu o zaman da ortadaydı, şimdi de ortadadır.


Hesap yapan İ. Ortaylı’dır. Dün çıkarları gereği her türlü işbirliğine girdiği kişileri, aralarında sanki hiçbir ilişki yaşanmamış gibi bugün aşağılaması bir aydın tutumu değildir.


İ. Ortaylı bütün bu manevraların sonunda ve hesapçılık sayesinde mutlu sona ulaşmış ve tarih alanında 2017 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü almıştır.


İ. Ortaylı’yı ateşli bir şekilde savunan bazı cumhuriyetçilerin bu ödülü şaşkınlıkla karşılaması çok gariptir. İ. Ortaylı, kendi içinde gayet tutarlıdır. Tuhaf olan İ. Ortaylı’nın yaptıkları değil, kimi cumhuriyetçilerin ona “cumhuriyet aydını” muamelesi yapmasıdır.

Olayları ve kaynakları ayrı ayrı belgeleyerek İ.Ortaylı'yı rezil eden Taylan Kara'nın yazısına
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/taylan-kara/aydinsiz-cumhuriyetciler-ilber-ortayli-ve-celal-sengore-cumhuriyetci-aydin linkinden ulaşabilirsiniz.

İlgili Haber: Canan Karatay balonu patlarken



İlber Ortaylı'nın Kıvırtmaları Bu Kadar da Değil!


İlber Ortaylı Ağustos 2016'da katıldığı bir başka TV programında, kendisine "Fetullah Gülen'le görüşmeleri" sorulunca çok sinirlenmiş, kızarmış, bozarmış ve ne halt edeceğini şaşırmıştı.

"Ne konuştunuz Fethulah Gülen'le?" sorusu karşısında resmen paniklediği ve gevelemeye başladığı yukarıdaki videoda da açıkça görülüyor.


Oysa İ. Ortayla 2011 yılında STV Haber'de yayınlanan Enzade programında detaylarıyla anlatmıştı. Fetullah Gülen'le bir saate yakın konuştuğunu söyleyen Ortaylı daha önce İstanbul'da ve ABD'de birçok kez Gülen'le görüştüğünü ifade ediyor.


Biz de soruyoruz: İlber Hoca, millete çamur atmayı pek seversin ama sıra kendi herzelerine gelince niye kıvırıyorsun?





Elbette hepimiz gibi İ. Ortaylı’nın da yanılma hakkı vardır. Ancak bu konuda herhangi bir özeleştiri yaptığını gördünüz mü? Güçten ve güçlüden yana olmak, nabza göre şerbet vermek bir aydın tutumu olamaz. Hiçbir kitle, bu tip kanaat önderlerine layık değildir.


İ. Ortaylı, özeleştiri yapmayı bir kenara bırakın, Fethullahçılar suç örgütü ilan edildikten sonra bile bu konuyu gündeme getirenlere kızgınlık göstermektedir.


AKP’lilerin, Fethullahçılarla olan yakın ilişkilerinden sıyrılmak için “kandırıldık” demesi, sık sık alay konusu edilir. İ. Ortaylı’nın böyle bir beyanı dahi yoktur.


F. Gülen’e yaptığı övgüleri, onun okullarını övmek için yazdığı kitap, “tarihçidir, herkesle görüşmesi normaldir” diye açıklanabilir mi? “Kandırıldık” diyen AKP’lilerle alay ediliyorsa “kandırıldım bile demeyen” İ. Ortaylı’ya gösterilen bu sınırsız hoşgörü neyin nesidir?


Bu, kendini kandırmaktır.

















Aydınsız Cumhuriyetçiler: İlber Ortaylı ve Celal Şengör’e "Cumhuriyetçi aydın" muamelesi yapmak

Genç kuşağın yetenekli sanat / edebiyat eleştirmeni ve yazar Taylan Kara, geçtiğimiz dönemde pek çok liboş-entelin foyasını meydana çıkarmış; "prof" ünvanlı cahil bir soytarı olan Nuray Mert'in safsata ve yalanlarını ortaya dökmüştü.

O tarihten sonra Cumhuriyet gazetesi'nden kovulan Nuray Mert adlı kişiyi artık ciddiye alan yok!

Taylan Kara, 29 Aralık 2017 tarihli yazısında ise karanlık AKP Türkiye'sinde "aydın kişi" diye sunulan İlber Ortaylı ve Celal Şengör'ün aymazlıklarını, gafletlerini ve kibirli utanmazlıklarını madde madde ortaya koyan bir yazı yayınladı.

Aşağıda yer verdiğimiz yazıyı okuyunca, "Koyuun olmadığı yerde kerçiye Abdurrahman Çelebi denir" atasözümüzü hatırlayacak.. gerçek Cumhuriyetçi aydınlar bir bir katledilip sindirilirken sesini çıkarmayan (İlber Ortaylı ve Celal Şengör gibi) bir takım zevatın nasıl "karanlık AKP Türkiye'nde" muteber adam addedildiklerine hayret edeceksiniz.

************************

Kültür dünyasından bir cehalet geçidi ya da köpeksiz köyde değneksiz gezenler: İlber Ortaylı, Celal Şengör ve diğerleri

 Taylan Kara - taylankara111@gmail.com

Entelektüel karanlığı gören değil, karanlıkta görendir. 
Ö. İnce
Kendini Kemalist, Atatürkçü ya da cumhuriyetçi olarak tanımlayan okurlara şunları sormak isterim.
-Deniz Gezmiş’e eşkıya diyebilecek kaç Atatürkçü vardır?
-Fethullah Gülen’i övebilecek kaç cumhuriyetçi vardır?
-“Kenan Evren’in 12 Eylül’de her yaptığını onaylıyorum” diyecek kaç tane Kemalist vardır?
-“Bir insana dışkısını yedirmek işkence değildir” diyecek kaç “insan” vardır?
*
Son yazıma çok sayıda olumlu ve olumsuz tepki geldi (1).
Bu tepkilerin odağı Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. İlber Ortaylı idi. Yazımı olumsuz olarak eleştirenlerin ezici bir çoğunluğu kendisini Kemalist, Atatürkçü ya da cumhuriyetçi olarak tanımlayan okurlardı. Bu okurların hemen hemen hiçbiri yazılanların yanlış olduğunu söylemiyor ama “cumhuriyetçi” iki bilim insanının bu şekilde suçlanmasını eleştiriyorlardı.
*
Bir kitleyi dönüştürmek isterseniz o kitlenin aydınlarını, kanaat önderlerini, düşünce üreticilerini değiştirmeniz gerekir. Bir kitleyi körleştirmek isterseniz yapacağınız tek şey o kitleyi aydınsız bırakmaktır. Aydın, toplumun gözüdür.  

Gazeteci-yazar Hrant Dink öldürüldüğünde Agos Gazetesi’nin başına onun yerine Etyen Mahçupyan getirilmişti. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan, yüreği, midesi ve beyni bu topraklarda olan H. Dink’in yerine 1994 yılından beri İslamcı partilere oy verdiğini söyleyen başbakan danışmanı E. Mahçupyan (2)…

Soros’u öve öve bitiremeyen E. Mahçupyan (3) ile H. Dink’in Ermeni olmaları dışında ortak noktaları neydi acaba?

H. Dink öldürüldü ve onun yerini E. Mahçupyan aldı.

*
Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist kitlelerin düşünsel önderleri Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi yazarlar sırayla katledildi.

Bu bir dönüştürmedir. Bugün, sağdan sola siyasal yelpazenin değişik yerlerinde duran A. T. Kışlalı, U. Mumcu, B. Üçok, Türkan Saylan, N. Hablemitoğlu gibi aydınların boşalttığı yerlere Celal Şengör ve İlber Ortaylı gibi yazarlar konumlanmıştır. Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve Kemalist kitleler artık bu kişilerin düşüncelerini dikkate almaktadır.

Peki, bu insanlar kimdir?
*
EVREN'İN 12 EYLÜL DÖNEMİNDE YAPTIĞI HER ŞEYİ ONAYLIYORUM!

Bir söyleşide Prof. Dr. Celal Şengör (CŞ) şunları söylemişti:
CŞ: Kenan Evren’in 12 Eylül döneminde yaptığı her şeyi onaylıyorum.  Evet, istisnasız.
-Şaka yapıyorsunuz. 
CŞ: Hayır, efendim.
-İnsanlara dışkısını yedirmek?
CŞ: Hayır, hayır bir dakika. Bir kere dışkısını yedirmek işkence değil (4).
*
DENİZ GEZMİŞ EŞKİYADIR!

Prof.Dr. Celal Şengör aynı söyleşide şunları da söyler:
Yani ben bu memlekette, Deniz Gezmiş gibi bir eşkıyaya kahraman denildiğini gördüm! 
*
Bu sözlere “cımbızlama” diyebilecek okurlar, linkteki söyleşinin tamamını okuyabilirler.

Sadece Mamak ve Diyarbakır cezaevlerinde neler yaşandığına şöyle bir göz atmak bile bu cümleden ve bunu söyleyenden tiksinmeniz için yeterlidir. Oralarda tutuklu ve hükümlülere neler yapıldığı, o insanların yazdıkları ve anlattıkları C. Şengör’ün ilgisini çeker mi acaba?

C. Şengör, cumhuriyetin tabutuna çivi çakan, bu ülkeyi tepeden tırnağa yeniden dizayn eden bir CIA darbesinde yapılanları onaylamaktadır; hem de “istisnasız” vurgusuyla.

Sayısız yargısız infazlar, en aşağılık işkenceler, sayısız işkenceden ölümler bile C. Şengör için “istisna” olmaya yetmemektedir. Kira davalarının bile en az 2 yıl sürdüğü bir ülkede, hiçbir kanıt incelenmeden 41 günde verilmiş bir idam kararıyla Erdal Eren’in asılması da bir istisna değildir.
12 Eylül’ün ve Kenan Evren’in yaptıklarının, dolayısıyla C. Şengör’ün “istisnasız” bir şekilde onayladıklarının listesi layıkıyla sıralanacak olsa koskoca bir ansiklopedi yazılması gerekir. Bu ansiklopedinin her cümlesi, insanı C. Şengör’ün bu cümlesinden daha fazla tiksindirecek kadar utançla dolu olur.

Bu bir kötülüktür. Bu, yüz binlerce insanın acısıyla alay etmek ve üzerinde tepinmektir.
Bugün cumhuriyeti zerrece savunan birinin 12 Eylül’e sempati duyması için ya çok bilgisiz ya çok vicdansız olması ya da aklını yitirmesi gerekir.
*

FETHULLAH GÜLEN ÖVÜCÜSÜ CUMHURİYETÇİ!

Bir söyleşide Fethullah Gülen’le görüşüp görüşmediği sorusunu İ. Ortaylı, gerek İstanbul'da gerekse Amerika'da fırsat buldukça F. Gülen'le görüştüğünü söyleyerek yanıtlar.

Prof. Dr. İ. Ortaylı, F. Gülen’le ilgili olarak şöyle devam eder:
"Ben Türk coğrafyası üzerine konuştum, eksik olmasın o da ilgiyle dinledi. Zaten her görüşmemizde bunları konuşuruz. Okulları konuşuruz. 1.5-2 saatlik görüşme yaptık.
Ben her zaman için söylerim, kendisi inanıyor. Sakin birisi. Belirgin konularda hassas. Bu eğitim konusunda falan. Merak ederim sorarım, bana anlatır. Bu çok önemli bir şey, bir cemaat liderinin, her şeyden önce bir öğretmenin sakin ve sabırlı olması lazım. Mühim meselesi bu. Gerisi ilgilendirmez kimseyi. (5)”

*

İ. Ortaylı bunları söylediğinde Yarbay Ali Tatar, ayrıntıları artık bilinen komplolarla hapse atılmış, bu durumu onuruna yedirememiş ve protesto etmek için yaşamına son vermişti. İ. Ortaylı’nın ekranda F. Gülen’i övdüğü o günlerde, F. Gülen’in müritleri, yüzlerce insanı sahte delillerle hapse atıyor, işkence yapıyor, anaokulları giriş sorularına kadar her türlü sınav sorusunu çalarak yandaşlarını devletin kılcal damarlarına kadar yerleştiriyorlardı.

*
Bir an düşünün:
U. Mumcu’nun F. Gülen’i övdüğü bir satır, bir cümle, bir yazı ya da bir ima var mıdır?
A. T. Kışlalı’nın böyle bir şey yaptığını aklınıza getirebilir misiniz?
Kemalistlerin geçmişteki kanaat önderlerinden herhangi birinin F. Gülen’i övdüğünü okudunuz mu?
Aksine T. Saylan’dan N. Hablemitoğlu’na U. Mumcu’dan A. T. Kışlalı’ya kadar her biri Fethullahçı çeteye karşı yıllarca ısrarlı bir şekilde toplumu uyardı. 1999 yılında T. Saylan bu tehlikeyi dillendirdiğinde onu din düşmanı ilân ettiler (6). N. Hablemitoğlu, 1999 yılında aşağıda linkleri verilen programlarda yaptığı uyarılardan 3 yıl sonra katledildi (7,8).

U. Mumcu’nun bu konuda sayısız yazı yazdığını bilmeyen yoktur.

Bugün isimlerini art arda sıraladığımız bu Kemalist/cumhuriyetçi yazarların ortak noktası öldürülmüş olmalarının yanında siyasal İslam’a ve Fethullahçı çeteye karşı açıkça, kıvırtmadan net tavır almaları ve bu tehlikelere karşı toplumu ısrarla, yılmadan ve bıkmadan uyarmalarıydı.

Bu aydınlar yıllar öncesinden canları pahasına bu uyarıları yaparken 2006 yılında Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Toktamış Ateş ile birlikte editörlüğünü üstlendiği “Barış Köprüleri” adlı bir kitapta Fethullah Gülen’i ve okullarını övüyordu:
“Buna karşın bir takım insanların inandığı, beğendiği bazı şeyler olunca, inanılmaz derecede yardım sağlanıyorsa, keseyi açıyorsa burada dikkat edilmesi gereken bir şey var demektir. Şimdi Fethullah Gülen Hoca “okul açınız! Bu lazımdır!” dediği an bir sürü insan keseyi açıyorsa bunu önemsemek lazım. (9)"

Elbette hepimiz gibi İ. Ortaylı’nın da yanılma hakkı vardır. Ancak bu konuda herhangi bir özeleştiri yaptığını gördünüz mü? Güçten ve güçlüden yana olmak, nabza göre şerbet vermek bir aydın tutumu olamaz. Hiçbir kitle, bu tip kanaat önderlerine layık değildir.

İ. Ortaylı, özeleştiri yapmayı bir kenara bırakın, Fethullahçılar suç örgütü ilan edildikten sonra bile bu konuyu gündeme getirenlere kızgınlık göstermektedir (10).

AKP’lilerin, Fethullahçılarla olan yakın ilişkilerinden sıyrılmak için “kandırıldık” demesi, sık sık alay konusu edilir. İ. Ortaylı’nın böyle bir beyanı dahi yoktur.

F. Gülen’e yaptığı övgüleri, onun okullarını övmek için yazdığı kitap, “tarihçidir, herkesle görüşmesi normaldir” diye açıklanabilir mi? “Kandırıldık” diyen AKP’lilerle alay ediliyorsa “kandırıldım bile demeyen” İ. Ortaylı’ya gösterilen bu sınırsız hoşgörü neyin nesidir?

Bu, kendini kandırmaktır.

*

“HÖDÜK”, “BİR B.K BİLMEZ” AMA BİRLİKTE KİTAP YAZILIR!

Mustafa Armağan adlı kişinin Atatürk ile ilgili hakaretlerine İ. Ortaylı şöyle yanıt verir:
“Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b.k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın. (11)”

Cumhuriyetçi kitleler de bu sözleri alkışlamaktadır. Ancak burada “küçük” birkaç ayrıntı vardır.
İ. Ortaylı “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen”, “pazarda turp bile satamayacak adam” dediği bu kişiyle birlikte “Resmi Tarih Yalanları” ve “Tarihin Sınırlarına Yolculuk” adlı iki kitap yazmıştır (12,13).

Ayrıca İ. Ortaylı, “Gelenekten Geleceğe” adlı kitabının önsözünde, “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen” ve “pazarda turp bile satamayacak adama”, “Dostum Mustafa Armağan” diye hitap eder (14).  Resmi Tarih Yalanları kitabının editörü Cem Küçük olup yazarları arasında Mehmet Şevket Eygi, Yavuz Bahadıroğlu, Nevval Sevindi gibi isimler de vardır.

İ. Ortaylı, “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen” ve “pazarda turp bile satamayacak adam” diye nitelediği M. Armağan’ın “Petersburg’da Osmanlı İzleri” adlı kitabına önsöz de yazmıştır (15).
Bu durumda İ. Ortaylı’ya şu soruyu sormak gerekir:
Bu M. Armağan ne zaman  “cahil” ve “hödük” oldu?
Birlikte kitap yazdığınızda “bilgili” ve “turp satabilir halde” miydi?
“Dostum” diye hitap ettiğiniz kişi, birlikte kitap yazdıktan hemen sonra mı “hödükleşti”?
M. Armağan’ın kitabına önsöz yazdığınız sırada M. Armağan “tarihten anlıyor” muydu?

*

NABZA GÖRE ŞERBET VERME ÜSTADI

Hiç kıvırtmaya gerek yok; bu nabza göre şerbet vermektir. M. Armağan eskiden neyse şimdi de odur, ne olduğu o zaman da ortadaydı, şimdi de ortadadır.

Hesap yapan İ. Ortaylı’dır. Dün çıkarları gereği her türlü işbirliğine girdiği kişileri, aralarında sanki hiçbir ilişki yaşanmamış gibi bugün aşağılaması bir aydın tutumu değildir.

İ. Ortaylı bütün bu manevraların sonunda ve hesapçılık sayesinde mutlu sona ulaşmış ve tarih alanında 2017 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü almıştır (16).

İ. Ortaylı’yı ateşli bir şekilde savunan bazı cumhuriyetçilerin bu ödülü şaşkınlıkla karşılaması çok gariptir. İ. Ortaylı, kendi içinde gayet tutarlıdır. Tuhaf olan İ. Ortaylı’nın yaptıkları değil, kimi cumhuriyetçilerin ona “cumhuriyet aydını” muamelesi yapmasıdır.

*
Hiçbir yükseliş ya da cinayet boşa değildir.
Onlarca Fethullahçıyı göz göre göre general yapan sistem, sakıncalı oldukları gerekçesiyle H. Dink ve U. Mumcu’yu onbaşı dahi yapmamıştı. Kimin ne kadar sakıncalı olduğunu anlamak için 15 Temmuz’u yaşamaya gerek yoktu.
Katledilen aydınlar, bunları yıllar öncesinden açıkça söylemiş, yazmış, ortaya koymuştu.
*  

KARANLIĞA AYDINLIK DİYEN “AYDIN”

Aydın, karanlığı gören değil, karanlıkta görendir. Cumhuriyetçi kitlelerin “karanlığı gören” aydınlarını tek tek katlettiler. Onların yerini alanların bir kısmı, bırakınız karanlığı görmeyi, bu topluma “karanlığı aydınlık” diye gösterdiler.

*
Bugün cumhuriyetçi kitlelerin kanaat önderi olarak aldığı bu yazarlar, liberallerin “bayrak sallayan, cırtlak sesli İzmirli Kemalist teyze” diye karikatürize ederek aşağıladığı o sıradan vatandaş kadar bile öngörülü değillerdi. Olur olmaz yere onu bunu “cahil” diye aşağılayan, şimdilerde her gün televizyonlarda konuşan ve cumhuriyetçilerin kanaat önderi muamelesi gören İ. Ortaylı, o “teyze” kadar bile refleks göstermemiş, aksine cumhuriyet yıkıcılarıyla açıkça işbirliği yapmıştır.

İ. Ortaylı, sözcüklerden yapılmış cilalarla, canavarı parlatıp topluma şirinmiş gibi göstermiştir. İ. Ortaylı, “dikkat canavar var” diyerek toplumu uyaran insanların yanında olmadığı gibi, uyaranları yutmak için açılan canavarın ağzındaki dişlere övgüler düzmüştür.

Canavara karşı çıkanların kılavuzu, canavarı besleyip büyütenler olamaz.

*
AYDINSIZ CUMHURİYETÇİLER

Prof. Dr. İ. Ortaylı kendi alanında önemli bir kişidir. Prof. Dr. C. Şengör jeoloji ve doğa bilimleri konusunda son derece bilgilidir ve değerli bilgiler vermektedir.  Zaten hiç kimse bu bilim insanlarının kendi uzmanı olduğu alanlardaki beyanlarına söz söylememektedir.

Ancak aydın olmak, mükemmel bir jeolog ya da seçkin bir tarihçi olmakla demek değildir. Aydın olmak bir tutumdur. İ. Ortaylı ve C. Şengör’ün tutumları, “cumhuriyetçi aydın” sıfatıyla tamamen ilgisizdir.

Sadece bir saptama olarak şu rahatlıkla söylenebilir:
Bugün kendine cumhuriyetçi, Kemalist, Atatürkçü diyen kitlelerin aydınları yoktur. Bu kitleler aydınsızdır. Milyonlarca cumhuriyetçi, el yordamıyla aydınlarını aramakta ve ne yazık ki İ. Ortaylı gibi kişilere sarılmakta, bu insanlarda keramet aramaktadır.

Bu ülkenin en canlı kesimlerinden yüzü Aydınlanmaya, akla ve bilime dönük milyonlarca insan, bu değerleri sahiplenmeyen kişiler tarafından yönlendirilmektedir.

Cumhuriyetçi kitleler bugün bu yazarların hipnozundan çıkmalı ve reflekslerini en azından o “İzmirli teyze”nin refleks düzeyine yükseltmelidir.

Cumhuriyetçi kitleler aydınlarını ve kanaat önderlerini seçerken çok dikkatli olmaları olmak zorundadır.  

Çünkü aydınını doğru seçmeyen kitleler körleşirler.  


Kaynaklar
9. Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof.Dr. Toktamış Ateş. Barış Köprüleri, Dünyaya Açılan Türk Okulları, Ufuk Kitapları, 1. Baskı, 2005, İstanbul.
12. İ. Ortayli, M. Armağan, Y. Bahadiroğlu, Ö.L. Mete, N. Sevindi. Editör: C. Küçük/Münir Üstün, Resmi Tarih Yalanları,  Profil Yayıncılık, 8. Baskı, 2015, İstanbul.https://www.turkkitap.de/resmi_tarih_yalanlari/id/12509
13. Mustafa Armağan, İlber Ortaylı ile Tarihin Sınırlarına Yolculuk, Ufuk Kitapları, 2005, İstanbul.
14. Prof.Dr. İlber Ortaylı, Gelenekten geleceğe, Timaş Yayınları, 23. Baskı, 2017, İstanbul
15. Mustafa Armağan, Petersburg’da Osmanlı İzleri, Timaş Yayınları, 4. Baskı, 2012, İstanbul


26 Aralık 2017 Salı

O Masallar Bildiğiniz Gibi Değildi

Çocukken dinlediğimiz, okuduğumuz, çizgi-filmlerini seyrettiğimiz o masallar var ya? İşte onları "bizi kandırmak için" allayıp pulladılar. Sansürlediler, değiştirdiler..

Ama artık büyüdük ve kocaman insanlar olduk. O halde masalların "asıl yazıldıkları" hallerini bilmek, öğrenmek lazım artık...

Pinokyo aslında gerçek bir çocuk olmadı.

Pinokyo aslında gerçek bir çocuk olmadı.
Pinokyo, Carlo Collodi tarafından yazılan orijinal versiyonda Gepetto’nun kendisinin oymasının ardından evden kaçar. Yakalanınca, Gepetto’nun kendisini taciz ettiğini iddia ederek zavallı adamı tutuklatır. Hikayenin sonunda da Pinokyo darağacında ölüme mahkum edilir. Biz yıllardır onun çocuk olarak hayatına devam ettiğini düşünsek de aslında gerçek son bu…

Rapunzel hamile kaldı ve bebeğini tek başına kulede doğurdu.

Rapunzel hamile kaldı ve bebeğini tek başına kulede doğurdu.
Aslı bir Hristiyan hikayesine dayanan orijinal versiyonda Rapunzel, prensin sürekli kuleye gelip gitmesiyle hamile kalır. Bunu öğrenen prens kuleye bir daha uğramaz, Rapunzel ise bebeğini tek başına doğurmak zorunda kalır. Masalda bile olsa erkekler yan çizmeleriyle ünlü…

Külkedisi’nin kız kardeşleri, ayaklarını ayakkabıya sığdırabilmek için parmaklarını kestiler.

Külkedisi’nin kız kardeşleri, ayaklarını ayakkabıya sığdırabilmek için parmaklarını kestiler.
Perrault’un hayat verdiği Külkedisi aslında o kadar da saf ve merhametli değildir. Üvey kız kardeşlerini ayaklarını ayakkabıya sığdırabilmek için parmaklarını keserler ve bunu öğrenen Prens gözlerini oyunca hiç sesini çıkarmaz. Üvey kardeşlerini affetmediği gibi, onların ömürlerinin geri kalanını kör dilenciler olarak sokaklarda geçirmelerine seyirci kalır. İntikam soğuk mu yeniyordu, neydi o?

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in sonunda, Kötü Kraliçe korda bekletilmiş ayakkabılar ile ölene dek dans etmeye mahkum edildi.

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in sonunda, Kötü Kraliçe korda bekletilmiş ayakkabılar ile ölene dek dans etmeye mahkum edildi.
Hikayenin minnoş Disney versiyonunda, Kötü Kalpli Kraliçe avcıdan Pamuk Prenses’in kalbini getirmesini ister ama avcı bir domuzun kalbiyle onu kandırır. Orijinal versiyonda ise kraliçenin istediği Pamuk’un ciğerleridir ve akşam yemeğinde servis etmeye niyetlenmiştir. Neticede, Kötü Kalpli Kraliçenin yaptıkları anlaşılır ve korda bekletilmiş ateşten ayakkabılar ile ölene dek dans etmeye mahkum edilir. Allah düşmanımın başına vermesin, o ne öyle?

Fareli Köyün Kavalcısı, köyü para karşılığında farelerden temizledi ama parasını alamadı.

Fareli Köyün Kavalcısı, köyü para karşılığında farelerden temizledi ama parasını alamadı.
İntikam ateşiyle yanıp tutuşan Kavalcı, köyün çocuklarını çaldığı müzikle büyüler ve peşinden nehrin sularına kadar sürükler. Büyünün etkisinde olan tüm çocuklar da nehirde boğularak ölür. Bu neyin savaşı kavalcı?

Kurbağa Prens aslında öpülerek değil, duvara fırlatıldıktan sonra prense dönüştü.

Kurbağa Prens aslında öpülerek değil, duvara fırlatıldıktan sonra prense dönüştü.
Kurbağa, masalın orijinal versiyonunda prensesi onunla anlaşma yapması için kandırır. Anlaşmayla birlikte giderek istekleri artan kurbağa, sonunda Prensesle birlikte olmak ister ama Prenses sinirlenir ve kurbağayı duvara fırlatır. Neyse ki kurbağa prense dönüşür. Duvara fırlatılışı sırasındaki sesi duyar gibi olduk!

Kırmızı Başlıklı Kız aslında kurtulamadı.

Kırmızı Başlıklı Kız aslında kurtulamadı.
Kurt küçük kızı yedikten sonra, oduncunun gelip karnını yardığı kısmı sonradan uydurulur. Kurt, Kırmızı Başlıklı Kız’ı midesine indirdikten sonra masal biter. Üzgünüz ama gerçek bu…

Hansel ve Gretel aslında şeytanın karısı olan cadının boğazını kesip evden kaçtılar.

Hansel ve Gretel aslında şeytanın karısı olan cadının boğazını kesip evden kaçtılar.
Hansel ve Gretel masalının Fransız versiyonunda, cadı yerine şeytan ve karısı vardır. Şeytan, Gretel’e Hansel’i testere masasına oturtmasını emreder ama Gretel anlamazlıktan gelir. Şeytanın karısı nasıl oturulacağını göstermek için masaya uzanınca, kadının boğazını keserek evden kaçarlar. Kaçarken de şeytanın tüm parasını alırlar. O masum Hansel’le Gretel’e bak sen!

Uyuyan Güzel, Prens tarafından tecavüze uğradı ve uykusunda hamile kaldı.

Uyuyan Güzel, Prens tarafından tecavüze uğradı ve uykusunda hamile kaldı.
Uyuyan Güzel’in öpülerek uyandırıldığı ve sonsuza dek mutlu yaşadığı aslında orijinal versiyonda öyle değil. Zehirli bir iğneyle uyutulan Prensese, Prens tecavüz eder. İkiz bebeklerini uyur haldeyken doğuran Uyuyan Güzel’i, ikizlerinden biri parmağındaki zehri emerek uyandırır. Kadına yönelik şiddetin masal boyutu bu da…

Güzel ve Çirkin’de, Güzel’in kız kardeşleri Çirkin’in onu yemesini umarak genç kızı alıkoydular.

Güzel ve Çirkin’de, Güzel’in kız kardeşleri Çirkin’in onu yemesini umarak genç kızı alıkoydular.
Masalın Gabrielle-Suzanne Barbot de Villeneuve versiyonunda, Güzel’in iki kötü kız kardeşi vardır. Güzel’i görmek için Çirkin’den izin isterler. Güzel’in içinde yaşadığı lüks hayatı kıskanınca, Çirkin’in sinirlenip Güzel’i yemesini umarak genç kızı alıkoyarlar. Kız kardeşlik bu değil!

Altın Saçlı Kız, ayı ailesi tarafından maalesef misafirperverce karşılanmadı.

Altın Saçlı Kız, ayı ailesi tarafından maalesef misafirperverce karşılanmadı.
Ayılar, Altın Saçlı Kız’ın evlerine girip yemeklerini yediğini, sandalyelerinde oturduğunu ve yataklarında uyuduğunu görünce kızı yerler. Bir diğer versiyonda ise camdan aşağı atarlar. Yok artık!

Küçük Denizkızı Ariel, masalın sonunda bir su kabarcığına dönüştü ve öldü.

Küçük Denizkızı Ariel, masalın sonunda bir su kabarcığına dönüştü ve öldü.
Ariel, hayatını kurtardığı Prense aşık olur ve bir çift bacak için o güzel sesini feda eder. Bu bacaklarla attığı her adım ona büyük bir azaptır ama aşkı için göze alır. Masalın sonunda Prens kendisini kurtardığını düşündüğü başka bir kadınla evlenince Ariel bedenini yeniden denizlere hediye eder ve bir su kabarcığına dönüşerek ölürAşk böyle bir şey mi gerçekten?

Kayıp çocukların lideri olan Peter Pan aslında büyümeye başlayan çocukları öldürdü.

Kayıp çocukların lideri olan Peter Pan aslında büyümeye başlayan çocukları öldürdü.
Peter Pan, belli bir yaş aralığının üzerindeki çocukları öldürür. İddiaya göre, Kaptan Hook da bir zamanlar Peter Pan’in elinden kurtulmayı başaran bir çocuktur. Diktatörlüğün kitabını yazmış resmen!