20 Nisan 2019 Cumartesi

Nedir Bu Münchhausen Sendromu? Yöneticilerimiz Bu Hastalığa mı Yakalandı?


Yerel seçimleri geride bıraktık, çok şükür… Kazasız mı, belasız mı, orasını bilemem; doğrusunu söylemek gerekirse, 22 yaşındaki bir kardeşiniz olarak, beni pek ilgilendirmiyor da.

Konumuz başka, öyleyse vakit kaybetmeden başlayalım, buyurunuz…

Alaman ellerinde bir zıpçıktı vardır, bu zatın gerçek ismi Karl Friedrich Hieronymus olsa da Baron von Münchhausen namı ile bilinir… 1720’de Hannover’de doğar, 1797 senesinde de rahmet-i Rahman’a kavuşur…

Bizimkisi, Rus ordusunun yanında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı çarpışır; şöhretini ise memleketini döndüğünde anlattığı ve “Baron von Münchhausen’in Maceraları” adıyla derlenerek kitaplaştırılan savaş günlerine dair hikayeleriyle kazanır.

Anlattığı bu hikayelerde Baron, aya seyahat eder, Akdeniz’de bir canavar tarafından yutulsa da bu netameli işten maharetle paçayı sıyırır, bataklıkta boğulmak üzereyken kendi kendisini saçlarından çekip sürükleyerek kurtulur, kırk ayaklı bir timsahla cenk eder...

Peki, bu herifçioğlunun kıymeti harbiyesi nedir?

Efendim, Baron von Münchhausen, insafsızca palavralar savurarak anlattığı bu hikayeleriyle ruhsal bir bozukluğun isim babası olur: Münchhausen sendromu.

Münchhausen sendromundan muzdarip birey, aynı zamanda narsisist ve ilgiye muhtaçtır; gerçek hayatında dindiremediği bu açlığı da bilinçli bir biçimde hastalanıp yaralanarak, ya da hasta olduğuna dair yalanlar söyleyerek, en tehlikeli ameliyatlara, tedavilere tabi tutulup sağlık görevlilerinin kendisine gösterdiği ihtimamla karşılamaya çalışır. Sendrom ilk defa, 1951 yılında İngiliz bilim adamı Richard Asher tarafından teşhis edilmiş ve isimlendirilmiştir.

Fakat bu sendromun daha feci bir türü bulunmaktadır…

MUNCHHAUSEN BY PROXY SENDROMU

Psikiyatri literatüründe bu isimle zikredilen sendromda hasta, etrafındaki insanları hasta etmekten tatmin duyar, bu kişiler tarafından en çok istismar edilenler ise çocuklardır. Genellikle ebeveynler, hiçbir hastalığı bulunmayan evlatlarını sanki hakikaten hastaymışçasına hastanelere götürür, tedavi masrafları için akla hayale gelmez paralar harcar, ilgili, çocuğunun çektiği acılardan dolayı tasalı bir ebeveyn portresi çizerek doktorların, hemşirelerin takdirini kazanır ve bu durum, Münchhausen by proxy sendromlu bireye tarifi imkansız bir mutluluk verir.

Kendi çocuklarını boğup nefessizlik şikayetiyle hastaneye götürenler… Esasında şiddet uygulayarak çocuklarının vücutlarında birdenbire tuhaf morlukların belirdiğini öne sürenler… Çocuklarının beslenme tüplerine idrar dolduranlar… Yaralarını dışkıyla sıvayanlar…

Bu sendroma dair daha nice yürek burkan vaka bulunuyor, ve maalesef, en nihayetinde çocuklar, ebeveynlerinin kendilerini maruz bıraktığı bu muameleler yüzünden hayatlarını kaybediyorlar.

Sendromun teşhisi ise imkansız mertebesinde güç, çünkü bu hastalar, en dikkatli sağlık personelini bile aldatabilecek kadar zeki…

Müsaade buyurursanız bir örnek arz edeyim… Marybeth Tinning adlı Amerikalı kadının dokuz çocuğunun dokuzu da 1971 ve 1985 yılları arasında gizemli bir şekilde hayatını kaybeder. Doktorlar, bütün bu ölümler boyunca genetik bir hastalıktan şüphelenmektedir, ta ki Tinning’in evlat edindiği çocuğu da ölene, ve bir savcı bu durumdan şüphelenip işin peşine düşene değin…

Evet, sevgili okur, narsisistik kişiliği gereği kendini tatmin etmek için didinip duran, öz çocuklarına bile derin, sonsuz ıstıraplar yaşatan bu kişilerin çalakalem bir tasvirini, elimden geldiğince yapmaya çalıştım. Bu semptomlar, size tanıdık geldi mi?

Gelmedi mi?

Dolar bin liraya da fırlasa, insanlar yiyecek kuru ekmek bulamayıp karınlarına taş da bağlasa, sokaklara, evlere, devlet dairelerine, okullara, garnizonlara, karakollara veba gibi bulaştırılan nefret tohumları yüzünden dehşetli bir hummaya tutulmuş millet birbirini boğazlıyor da olsa, hala kendine minnet duyulması beklentisiyle kıvranarak kavrulan birisi…

Şöyle uzun boylu, eh, poetik bir üsluba dönelim, buharsı bıyıklı, Allah’ın her günü sesi gürül gürül televizyonlardan, monitörlerden bütün memlekete doğru akan birisi…

En karanlık Kafkaesk kurgularda bile rastlayamayacağımız bir Münchhausen by proxy rejiminde mi yaşamaktayız, ne dersiniz?

Baran Can Sayın